Kategoriler
Üniversite

Üniversite’ye Kimleri Getirmeli?

aziz3
Üniversite’ye getirilebilecek kişilere örnek temsili resim!

Başlık bazılarına tuhaf gelebilir. Ama üniversitedeki herkesin ne demek istediğimi anladığını düşünüyorum. “Üniversiteye birini getirmek” diye bir deyim var hayatımızda. Duruma göre bir konferansa, sosyal, kültürel ya da sanatsal bir etkinliğe üniversite tarafından davet edilen ve kendisinden bir konuşma ya da söyleşi yapması istenen konukları kastederiz bu deyimle. Deyimin kapsamına ilke olarak işleri gereği konferans vermek, bildiri sunmak ya da panele katılmak durumunda olan akademisyenler girmez. Onlar zaten hep üniversitedeler. Ama Nobel ödülü almış bir bilimadamı, düşünceleriyle veya eserleriyle geniş bir çevrede tanınmış akademisyenler de “üniversite’ye getirilebilir”. Deyim daha çok üniversite dışından davet edilecek konuklarla ilgilidir. Bu konuk, örneğin, bir sanatçı, yazar, şair, işadamı, sporcu, müzisyen, politikacı, devlet adamı olabilir.  Konuğun taşıdığı unvanların pek fazla bir önemi yoktur. Unvandan ziyade nitelik, yetenek, liyakat gibi özellikler belirleyici olur seçim yaparken.

Dünyanın heryerinde üniversiteye çağrılmak, orada bir konferans vermek ya da üniversite öğrencileriyle söyleşide bulunmak, öncelikle, çağrılan kişi açısından onurlandırıcı bir davettir. Çünkü, ideal anlamda üniversitenin gerçeklik sevgisinin, erdemin, fikir ve düşüncenin en yüksek düzeyde temsil edildiği bir kurum olduğu varsayılır. Bir üniversiteye davet edilmek çağrılan kişinin de bu niteliklerle uyumlu olduğunu beyan etmektir bir bakıma. Ben, bu anlayışın toplumun bilinçaltında hala varolmaya devam ettiğini düşünüyorum. Yolu bir şekilde üniversiteye düşen ünlü, ünsüz pek çok kişinin şu cümleleleri farklı bir eda ile söylediklerine pek çok kez tanık olmuşuzdur: “üniversiteye çağrıldım”; “üniversitede konferans vereceğim”; “üniversite gençliğiyle buluşacağım”. Bu sözlerde alelade bir yere gidilmediği vurgusu kendini hemen hissettirir.

Üniversiteler ise bu ayrıcalıklı, neredeyse eşsiz diyebileceğimiz kültürel ve sosyal kimliklerinin tam bilincinde değillermiş gibi  geliyor bana. Kapılarını dışarıya açmak konusunda çoğu zaman aşırı bir cömertlik gösteriyorlar. Bazen de açık tutulması gereken kapı gereksiz yere kapanıyor. İstisnalar kuşkusuz vardır. Ancak, üniversitelerimizin kimler davet edilmeli sorusu üzerinde düşünmelerinde, bu soruya anlamlı ve tutarlı bir yanıt aramalarında ve konuya ilişkin ölçütler geliştirmelerinde fayda olduğunu düşünüyorum. Bu konu aslında bir hayli kompleks sorunsalları içeren bir konudur. Sorun, bir davetli listesi hazırlamaktan ibaret değildir. Üzerinde düşünmeye başladığımızda konu kaçınılmaz olarak üniversitelerin varlık sebeplerinin araştırılmasına dayanacaktır.

Aktüel duruma baktığımızda, en çok rağbet gören konuk tipinin şu veya bu düzeyde şöhret sahibi olmuş kişilerden oluştuğunu görürüz. Popüler kültürün ve kitle medyasının parlattığı figürler rahatlıkla üniversite mekânlarında kendilerine yer bulabiliyorlar. Yanlış anlaşılmasın; üniversitelere popüler insanlar da çağrılabilir. Yeter ki popülerlik gereğinden fazla öne çıkarılmasın. Günlük hayatımızda zaten aşırı dozda maruz kaldığımız tek boyutlu yapay hayat sunumlarını bir de üniversite ortamlarında yinelemek gerekmez. Sosyal medya, tv kanalları, AVM’ler durmaksızın gerçeklikle bağlantısı kesilmiş bir kitle kültürü empoze ediyor. Üniversite mekanları bu çılgınlığa ayak uydurmak yerine, sığınılacak sakin limanlar olmalı. Üniversite olmak sahip olunan mekanların kullanım biçimi ve bu mekanları kimlerin kullandığı ile doğrudan bağlantılıdır bence.

Çağrılacak konuk sorununda tanınmışlığın öne çıkması, öğrenciler tarafından düzenlenen etkinlikler için de iyi bir örnek oluşturmuyor. Geçenlerde fakültemizin öğrenci temsilcileri okulumuza bir konuşmacı getirmek istediklerini söylediler. Ben de onlara fakültemizde görmek istedikleri kişiler konusunda bir liste hazırlamalarını ve bunu birlikte değerlendirmemizi önerdim. Gelen listede bir sürpriz yoktu. Temsilciler özellikle “Güldür Güldür” isimli TV showunda yer alan bir oyuncunun gelmesini çok istiyorlardı. Onu çağırsaydık mutlaka çok neşeli bir söyleşi olurdu. Kakara kikiri eğlenirdik. Bol bol gülmüş olmanın hazzı ile sabun köpüğü gibi hafif salondan ayrılırdık. Akşam olup televizyon karşısına geçince büyük bir ihtimalle gündüzki showun bir benzerini ekranda görürdük.

oaydinBizim konuğumuz öyle çok uzaklardan ya da büyük bir şehrimizden gelmedi. Zaten Eskişehir’de yaşayan, eskilerin “ismiyle müsemma” dedikleri türden bir kişiydi konuğumuz. Tam bir entelektüel olduğunu da eklemeliyim konuğumuzun sayısız özellikleri arasına. Orhan Aydın‘dan bahsediyorum. Gençliğinde başarılı bir sporcu (atletizm alanında Türkiye rekorları var), alanında uzmanlık sahibi bir tarım teknisyeni, Eskişehir Sanayi Odasında deneyimli bir yönetici, başarılı bir işadamı/girişimci, roman yazarı, dergi editörü ve aynı zamanda bir mezunumuz (akademi zamanının işletme bölümünden).Bazı kişiler kağıt üzerinde pek çok özelliğe sahip görünür, ama pek azı taşıdığı sıfatların içini doldurabilir. Orhan Aydın sıraladığımız vasıfları hakkıyla taşıyan bir kişi. Öyle gürültülü, patırtılı, kahkahaların salon dışına taştığı bir söyleşi olmadı bizimki. Sakin, iri laflar etmeyen bir aydından ülkemizin atletizm tarihine ilişkin yüzümüzde tebessümler oluşturan ilginç anekdotlar dinledik. Almanya’da Saman Enstitüsü diye bir kurumun olduğunu öğrendik. Kazanç hırsına ve gösteriş budalalığına kapılmadan da  işadamı olunabileceğinin canlı örneğini gördük. Şundan eminim, o gün öğrencilerimizin dinlediklerinden bir şeyler mutlaka kalplerinin ya da akıllarının bir köşesine dokundu.

Demek istediğim üniversiteye birini çağırmak önemli bir iştir. Bu konuda bir parça kıskanç olmakta yarar vardır. İlle de isim yapmış kişileri çağırmamız gerekmez. Yaşadığımız şehirde ve yakın çevremizde de sözüne kulak vermeye değer insanlar vardır. Üniversitenin araştırma görevi insanı zenginleştiren bu tarz insanları keşfetmeyi de kapsar. Ben böyle düşünüyorum.

Geliştirici: Recai Dönmez

Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümünde öğretim üyesiyim. Eskişehir'de yaşıyorum. Burada başta "Eskişehir" olmak üzere, genel olarak şehir, sanat, kültür, üniversite, gezi izlenimleri ve "ne olacak bu memleketin hali?" konularında yazılarıma rastlayabilirsiniz.

3 replies on “Üniversite’ye Kimleri Getirmeli?”

Recai Bey,
Teşekkürler.Oldukça güzel bir yazı. Kalminize saplık diyemediğim için düşüncenize daima açık olsun diyorum.İsterdim ki yazınızda özenle altını çizdiğiniz özelliklere üniversitelerin verdiği akademik payeler konusuna da dikkat çekebilseydiniz. Selamlar. Kolaylıklar

Beğen

Doğru söze ne denir? Bahar şenlikleri de dahil olmak üzere üniversiteye kimin geleceği konusunda tam bir düşüncesizlikler silsilesi hakim

Beğen

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s