Kategoriler
Gezi

Küçük Ülkenin Büyük Heykelleri: Makedonya

Avrupa nereden başlar?

Coğrafi olarak Eminönü’den başlar tabii! Kastım o değil. Sosyolojik olarak, kültürel olarak ya da tarihi anlamda nereden başlatmalıyız Avrupa’yı?

Ben Avrupa’nın Budapeşte’den sonra başladığını düşünürüm. Budapeşte’yi Avrupa’ya dahil etmek gelmez içimden. Macar yazar Deszo Kozstolanyi dahi kendini Batı-Avrupa kültürüne yakın hissetmediğini itiraf ederken, kalıcı eserler ve hatıralar bıraktığımız Macaristan’ı ben niye Avrupa’ya bırakayım? Gönül ve ruh bağımı sürdürmek isterim oralarla.

Balkanlara gelince….

Balkanların Avrupa’ya dahil olmadığı konusunda bir kuşkum yok. Trakya ne kadar Avrupa ise, Balkanlar da o kadar Avrupa’dır.

500 yıl Yüce Devletin yönetiminde kalmış Balkanların Avrupa’ya dahil olduğunu iddia etmek, Eskişehir’i bir “Avrupa şehri” saymak kadar saçma gelir bana.

İktisat tarihçisi Mehmet Genç, Selânik dışındaki Balkan şehirlerinin hemen hemen tamamının Osmanlı tarafından kurulduğunu söyler. Osmanlı öncesinde limanıyla, nüfusuyla, ticari ve sosyal hayatıyla şehir tanımına uyan bir tek Selânik’tir der.

Mesele yalnızca yönetmek ya da egemenlik kurmak değildir elbette. Osmanlı üç koldan girdiği Balkanlarda yalnızca bir egemenlik ilişkisi kurmamıştır; oraları yeniden imar etmiştir. Köyleri kasabaya, kasabaları kente dönüştürmüştür. Şehir hayatı zaten Osmanlı ile başlamıştır.

Balkanların gönüllü olarak İslâmlaşmasındaki en önemli etken bölgenin yaşadığı şehirleşme sürecidir.  Şehirler sahip oldukları kurumlarla İslâm kültür hayatının merkezi olmuş ve İslâm’ın anlaşılmasında ve benimsenmesinde büyük rol oynamıştır. Bunu ben söylemiyorum. Balkan tarihçilerinin araştırmaları söylüyor.

Selânik’ten Edirne’ye, Sofya’dan Banyaluka’ya kadar şehirlerimiz genel olarak aynı temel özelliklere sahiptir. Bu durum sanatçı veya kurucuların aynı uygarlık kültürünü paylaşmasıyla ilgili olduğu kadar, “önemli mimarlık eğitim kurumlarının öğrencilerini İmparatorluğun(!) başkentindeki modelleri esas alarak eğitmesiyle de yakından ilgilidir.

Balkanlara ilişkin olarak yukarıda özetlemeye çalıştığım düşüncelerimin dört günlük bir ziyaret dolayısıyla bulunduğum Makedonya’da doğrulandığını gördüm.

Makedonya’nın başkenti Üsküp, köprünün karşı tarafına geçmemek koşuluyla ruhuma seslenen bir şehir!

Camiler, bedestenler, çarşı, kale; medrese, han, hamam ve çeşmeler; minarelerden yükselen, İslâm’ın  özgüvenini, sadeliğini ve insaniliğini temsil eden ezanlar korosu… işte bütün bunlar,  “yabancılık” duygusunun en hafif bir esinti halinde dahi ruhunuza değmesini engelleyen bir zırh, bir zar oluşturuyor üzerinizde.

Üsküp’te misiniz yoksa Bursa’da mı, bir süre sonra farkına varamıyorsunuz. Çarşıda, pazarda, sokak aralarında kulağınıza çalınan diller, şiveler, sesler, sözcükler, işyeri levhaları ve yüzler hepsi tanıdık, bildik.

Döviz bozdurmak istiyorum. Müslüman oldukları her hallerinden belli bir ailenin yanına yaklaşıyorum ve yardımlarını rica ediyorum. Başlarındaki beyefendi kendisini takip etmemi istiyor; üşenmeden çarşının içlerindeki döviz bürosuna kadar beni götürüyor. “Zahmet verdim size” diyorum. Anlıyor (muhtemelen Arnavutlar). Elini göğsüne götürerek, gülümsüyor “sıkıntı yok” anlamında bir jestle karşılık veriyor.

Uzaktan Üsküp’ün simgesi Taşköprü’yü görüyorum. Tüm ağırbaşlılığıyla, onurlu duruşuyla Vardar Nehrinin iki yakasını birleştirmeye devam ediyor; yüzlerce yıldır yaptığı gibi.

Vardar’ın coşkun sularına bakarken Kemal Bilbaşar’ın “Zühre Ninesi’nin” sözlerini duyuyorum bir iç ses gibi. Porsuk Çayını ilk gördüğünde, “Vardar kadar büyükmüş buranın ırmağı da…” der Makedonya’dan Eskişehir’e muhacir olarak gelen Zühre Ninem!

img_6846
Taşköprü’nün orta yerindeki mihrap. 2002 yılında yıkılan mihrap tepkiler üzerine ve Türkiye’nin girişimleriyle 2008’de yerine konulmuş. Arka planda Arkeoloji Müzesi.

Makedonlar her yere koydukları küçük bir tanıtım levhasını çok görmüşler Taşköprü’ye. Buna karşılık köprü üstünde cezalandırılan bir isyancıyı hatırlatan levha ihmal edilmemiş! Köprünün tam ortasındaki mihrabın karşısına özenle yerleştirilmiş.

Taşköprü’nün sağında, solunda işlevleri tartışmalı köprüler. Hamamyolu Köprüsü kadar gereksiz, şımarık köprücükler! Kimisinin inşaatı devam ediyor. Makedonlar havalı isimler koymuşlar her birine: Özgürlük Köprüsü, Uygarlık Köprüsü, Sanat Köprüsü gibi…

Bütün bu nevzuhur köprülerin, gerçek bir ihtiyaçtan ziyade asıl köprüyü gölgelemek için yapıldığı apaçık belli oluyor. Yazık; boşuna para ve emek harcamışlar. O süslü köprüler Taşköprü’yü gölgede bırakmak şöyle dursun daha da belirgin hale getirmiş. Mostar Köprüsü gibi, özel bir çekim gücü var vakur duruşlu Taşköprü’nün.

Makedonlar, sadece Taşköprü’yü gölgede bırakmakla sınırlamamışlar kendilerini. Bütün Üsküp’ün karakterini toptan değiştirmeyi kafalarına koymuşlar. Üsküp’ün merkezini devasa heykellerle donatmışlar. Görmeniz lâzım! Meydandaki apartmanların boyundan büyük heykeller kondurulmuş sağa sola. Köprü üstleri, binaların çatıları, saçakları her yer heykellerle doldurulmuş. Azizlerin, papazların, savaşçıların, isyancıların, şairlerin, yazarların heykelleri. Bütün bunlar neyse de sıradan insanların heykelleri de yapılmış. Ana caddelerden birine ayakkabı boyacısı heykeli konulmuş meselâ. Heykelin hemen yanıbaşında gerçek bir ayakkabı boyacısı mesleğini icra ediyor!

Sadece heykeller değil, şehir meydanına antik yunan tapınaklarına özenen çakma binalar inşa edilmiş. En eskisi on yıllık olan kitsch binalar! Meydanın torpilli bir köşesinde modern bir sinagog görünümündeki holocaust müzesi sinsi bakışlarla etrafı gözetliyor . Soros’un hatırı için yapılmıştır muhtemelen!

Şehrin merkezi Las Vegas’ı andırıyor. Üsküp Disneyland’ı da diyebiliriz. Üsküp Belediye Başkanı “copy-paste” sendromuna yakalanmış besbelli! Avrupa’da hoşuna giden ne varsa Üsküp’e getirmiş. Üsküplüler, başkanları Venedik’e gitmesin ve kanallara Üsküp’ün ihtiyacı olduğuna karar vermesin diye dua ediyorlar. Eskişehir ile Üsküp’ün çoktan kardeş şehir ilân edilmeleri gerekirdi. Yetkililere buradan sesleniyorum: Lütfen daha fazla gecikmeden bu yönde bir girişimde bulunun.

Asıl heykeli, daha doğrusu gökdelen heykeli meydanın tam ortasına dikmişler: Şaha kalkmış atının üzerinde kılıcını kınından sıyırmış Büyük İskender heykeli. Ama kaidesi olmamış. Lunaparklardaki atlı karınca platformlarını anımsattı bana!

İskender meselesi Yunanistan ile Makedonya arasında ciddi bir sorun olmuş. Sorundan öte diplomatik bir krize dönüşmüş. Her iki ülke de Büyük İskender’in kendi kahramanları olduğunu iddia ediyorlar ve diğerinin İskender’i sahiplenmesine şiddetle karşı çıkıyorlar. Ben her iki tarafın tezlerini araştırdım. Ama bir sonuca varamadım. Nasreddin Hoca gibi iki tarafı da haklı buldum sonuçta.

Fakat şöyle bir fikir geldi aklıma. Yeterince sorunu olan ülkemin başına yeni bir dert açılmasını istemesem de söylemeden duramayacağım. Bence Atina ile Üsküp arasındaki bu meseleye Bursa’yı da dahil etmeliyiz. Onların İskender’lerine karşılık Bursa’nın İskenderini öne sürmeliyiz ve İskender’in aslında Bursalı olduğunu savunmalıyız. Üstelik bizimki tescilli biliyorsunuz. Daha da önemlisi onların betondan İskender heykelleri varsa bizim de orijinal İskender Lahitimiz var. Arkeoloji Müzesindeki o muhteşem lahitin her iki tarafın aklını başından alacağına zerre kuşku yok. Bence elimizdeki bu iki kozu kullanmalıyız!

Şaka bir yana, Üsküp’e ilişkin bir yazıda Yahya Kemal Beyatlı’yı anmadan geçmek olmaz. Büyük şairin doğduğu şehre ilişkin şiirini yandaki sütunda bulabilirsiniz. Şair, “Kaybolan Şehir” başlığını koymuş şiirine. Ama Üsküp olan biten onca şeye rağmen kaybolmamıştır. İki adım ötemizde yaşamaya devam etmektedir. Zaten Yahya Kemal de şiirini şu dizelerle bitirmiştir:

Çok sürse ayrılık, aradan geçse çok sene,
Biz sende olmasak bile, sen bizdesin gene.

 

 

 

 

Geliştirici: Recai Dönmez

Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümünde öğretim üyesiyim. Eskişehir'de yaşıyorum. Burada başta "Eskişehir" olmak üzere, genel olarak şehir, sanat, kültür, üniversite, gezi izlenimleri ve "ne olacak bu memleketin hali?" konularında yazılarıma rastlayabilirsiniz.

4 replies on “Küçük Ülkenin Büyük Heykelleri: Makedonya”

Değerli hocam,
Anneannem Selanik’li, babaannem Kosova’lı, Beni oralara götürdüğünüz için candan teşekkürler. Kaleminize, Yüreğinize sağlık.
Oya

Liked by 1 kişi

Yorum bırakın