Bu yazı ilk kez 06 Kasım 2013 tarihinde yayınlanmıştır.
Ortada bir sorun olduğunu ilk o zaman fark etmiştim. Amfide nikah kıydığımız günden söz ediyorum.
“Hocam, izin verirseniz nikah törenimizin tanıştığımız amfide yapılmasını istiyorum” dediğinde yüzüme yerleşen tebessüm ifadesi gün boyunca kaybolmamıştı sanki.
Hemen hazırlıklara başladık. Rektöre haber verdik. O da memnuniyetle geleceğini söyledi. Halkla İlişkiler birimini konudan haberdar etmenin yeterli olacağını düşündük. Nasıl olsa onlar işin gereğini yaparlardı.
Nikah günü geldiğinde her şey mükemmel görünüyordu. Nisan ayındaydık; hava şahaneydi; damadımız yakışıklı, gelinimiz güzeldi; aileler mutlu ve heyecanlı, öğrencilerimizin gözleri ışıltılıydı. Şakalar yapıyorduk. Tek endişemiz Rektörümüzün son anda bir işinin çıkarak törene katılamamasından ibaretti.
Nikah memuru tam vaktinde geldi. Rektörümüz geldi. Türküdeki gibi herkes geldi (türküyü merak ediyorsanız linke tıklayın lütfen), bir tek halkla ilişkiler gelemedi. Naklen yayın arabası falan beklemiyorduk tabii ki. Ama en azından bir kameraman, bir fotoğrafçı, olmadı bir muhabir gelir diyorduk. Gelmemesine inanamıyorduk. Bizim burnumuzun aldığı kokuyu basın ve halklar ilişkiler biriminin alamaması söz konusu olamazdı. Böyle bir kayıtsızlığı kabullenemiyorduk. Ama sonunda acı gerçeği kabullenmek zorunda kaldık. Basın ve halkla ilişkiler birimimiz gerekli refleksi gösterememişti. Halbuki, Üniversitemizle ilgili olumsuz haberlerin yaygınlaştığı o günlerde herkesin yüzünü gülümsetecek bir habere ne kadar da ihtiyacımız vardı. Ayağımıza gelen kısmeti tepmiştik.
O güzel günden hatıra olarak son anda bulup buluşturduğumuz bir makineyle çekilmiş bir kaç kare fotoğraftan başka bir şey yok elimizde. Bu fotoğraflar kullanılarak hazırlanmış -kötü diyemeyeceğim- berbat bir bülten bile ulusal basında geniş bir yer buldu kendine. Google’a “amfide nikah” yazdığımızda hala bu haberle karşılaşıyoruz.
NOT: Boğaziçi Üniversitesi bizim ikinci öğretim programına benzer bir program başlatmış. Yüz yüze eğitime dayalı bir program bu. Bizdeki gibi lisans diploması falan verilmiyor. Ama ana fikir aynı. Programa katılanlara üniversite hayatını yeniden tattırmak ve çeşitli ders seçenekleri ile nostaljik bir eğitim-öğretim dönemi yaşatmak hedeflenmiş. Harvard Üniversitesiyle de anlaşmışlar. İsteyenler Harvard’da bir hafta geçirebiliyorlar. İlave bir ücret karşılığında tabii. Benim dikkat çekmek istediğim bu program için tercih ettikleri slogan: İKİNCİ BAHAR!