Kitap düşkünlüğümüzde nesnelere düşkünlüğümüzün bir payı vardır mutlaka. Kendimden biliyorum. Çocukluğumda yaşıtlarımla birlikte gazoz kapağı, içinde göz alıcı renklerle oluşturulmuş üç boyutlu soyut desenler bulunan minik cam küreler -yorulmayın, bildiğiniz misket-, kibrit kutuları, artist resimleri toplardık. Bir de zerdali çekirdeği! Bizi usulca terk edip giden yaz meyvesi zerdali; kendisi tatlı çekirdeği acı zerdali. Nesnelere düşkünlük […]
Kategori: Kitap
Tanışıklık Barışıklık getirir Hüzüntü 38 Tan Oral yeni çıkan kitabını imzalayarak göndermiş. Sağ olsun! Yukarıdaki başlıktan sonra hayli sıkıcı bir giriş cümlesi, farkındayım. Tan Oral, okurlarının imza taleplerini geri çevirmez elbet. Kitabın tanıtım toplantısına katılamama rağmen, Sadettin aracılığıyla gönderdiğim selamıma kitabını imzalayarak mukabelede bulunması ne kadar incelikli bir davranış. Çok sevindim gerçekten! Çünkü, ismi bende […]
“Alçaklığın Evrensel Tarihi”
Başlık Jorge Luis Borges’nin bir kitabına ait. Bazı kitaplar böyledir. Kapaktaki isim bir mıknatıs gibi sizi kendine çeker. Öylesine kışkırtıcı öylesine karşı konulmazdırlar. Daha kapağını açmadan zincirleme bir reaksiyona neden olurlar zihin dünyamızda. Çağrışım yeni bir çağrışımı tetikler. Bir sağanak gelir, bulutlar yarılır, güneşler parıldar! Kabul ediyorum. Son cümle fazla oldu. Eskiler “sözün şehvetine kapılmamalı” derler. Sözün […]
Eski seyahatnameleri sevdiğimi söylemiştim. Fırsat buldukça okumaya çalışıyorum. Bugünlerde, Tarih Vakfı Yurt Yayınları arasında çıkan “Anadolu 1913” isimli kitabı elimden düşürmüyorum. Çünkü daha ilk sayfalarda yazar 1913 yılının Eskişehir’inden bahsediyordu. Kitabın yazarı Béla Horváth. Macar bir araştırmacı diyebiliriz. Temkinli bir ifade kullanmamın nedeni yazar hakkında internette doyurucu bir bilgiye ulaşamamış olmam. Doyurucu olmak şöyle dursun, hiçbir […]
Türk Mektupları
Eski seyahatnameleri severim. “Nesini seversin?” diye sorarsanız pek çok sebep sıralayabilirim. Bir kere, gördüğüm-bildiğim yerlerin yüzlerce yıl önceki hallerini anlatan metinler beni fazlasıyla heyecanlandırır! Örneğin, büyük gezginimiz İbn Battuta’nın günümüzden tam 700 yıl önce, Eskişehir’den İstanbul’a giderken defalarca kenarından geçtiğim Mekece Köyünde bir gece kaldığını, orada güzel bir şekilde ağırlandığını okuduktan sonra, Mekece benim için kenarından […]
Kendi dedemden söz etmiyorum. “Dedem Mehmet Rıfat“ grafik sanatçısı ve reklâmcı Uğurcan Ataoğlu’nun dünya gözüyle tanıyamadığı dedesinin anısına yayımladığı kitabın ismi. Kitabı ilk kez A.Ü Çağdaş Sanatlar Müzesinde gördüm. Uğurcan Ataoğlu’nun işlerinden oluşan kişisel bir sergi vardı Müzede. Sanatçının yayımladığı kitaplar da bir sehpa üzerine öylesine bırakılmış gibi duruyordu. Kitaplara elimi sürüp sürmemek konusunda kısa bir […]
Şehirlerin de bir karakteri vardır. Bu yüzden sanatın her alanı, özellikle edebiyat şehirlere ayrı bir ilgi gösterir. Bir roman karakteri olarak şehir, bireysel ya da toplumsal karakterler kadar ilginç olabilir. Çünkü, şehir mimariden ibaret değildir. Sadece tarihsel bir varlık olarak da niteleyemeyiz şehirleri. Şehir; inançları, duyguları, değerleri ve durum alışları da içeren hayli karmaşık bir […]
“Siyah Rus”
Kitapçı raflarında göz gezdirirken “Siyah Rus” başlığını görmemle kitabı elime almam arasında geçen süre, sarı ışıkla arkamdaki arabadan gelen korna sesi arasındaki süre kadardı muhtemelen. Rus’un kızılını ve beyazını bilirdim ama siyahının olabileceği hiç aklıma gelmezdi! İsminin yanı sıra kitabın kapağı da çok çekiciydi; 40’lı ya da 50’li yıllarda yayımlanmış ucuz macera romanlarını andırıyordu. Aslında aradığım, […]
Kardeşim Battûta!
Başlık bir mektubun girişi gibi olsa da, “kardeşim” sözcüğünün İbn Battûta’ya ilişkin bütün duygularımı özetlediğini düşünüyorum. Aramızdaki 700 senelik yaş farkı ona “kardeşim” dememe engel değil. Seyahatnamesini okurken çağları aşan bir kardeşlik, arkadaşlık, duygudaşlık etkisine kapıldım. 700 sene önce yazılmış bir kitap gibi değil de, sanki modern zamanlara ait bir aydının kaleminden çıkmış gibiydi seyahatnamesi. Gönül […]
Doğu Ekspresiyle yolculuk ediyordum diye, anlatmaya başladı Kornel Esti, memlekete doğru… Cayır cayır bir yaz günüydü. Oturduğum birinci mevki, perdeleri çekilmiş kompartımanda benim dışında üç bayan yolculuk ediyordu: üç Türk kadın, üç modern, herşeyiyle Türk kadın, çarşaf ve önyargı olmaksızın: büyükanne, anne ve onbeş yaşlarında “Küçük” diye çağırdıkları bir kız. Uzun süre hayran hayran izledim […]