Nerede okuduğumu hatırlamıyorum; şöyle bir cümle yer etmiş zihnimde: “Sanatın özü güzelliktir”. NY Islamic Arts grubunun ürettiği eserleri ilk gördüğümde “İşte güzellik!” dedim içimden. Saf olanın güzelliğiydi bu. Doğanın içinden gelen ama doğaüstü bir güzellik.
sen tabiatın içinde tabiatla birlikte fakat tabiat üstüsün
“Kav” şiirinin herkesçe bilinen bu dizesi ile hat, tezhip, minyatür gibi klasik sanatlarımız arasında bir bağ kurulabilir diye düşünüyorum.
Bir eleştiri olarak söylemiyorum ama günümüz sanatının kötü ve çirkin olandaki estetiği ve güzelliği yakalama anlayışı karşısında klasik sanatlarımız bize farklı bir dünyanın kapılarını açıyor. Bu serginin araladığı kapıdan kampüsümüze yayılan yumuşak ve canlı ışığın epeydir üzerinde yürünmemiş bir yolu aydınlatacağını biliyorum. “İlhamını arayan” genç sanatçılarımız için ne güzel bir yoldur bu!
Epeydir üzerinde yürünmemiş bir yol dedik ama bu lafın gelişiydi. Hepimiz biliyoruz ki eskimeyen ve asla eskimeyecek olan bu yolun her zaman yolcuları olacaktır.
Güzelliğin özünü keşfe çıkmış bu yolculardan bir grubun (NY Islamic Arts Group) yolu Üniversitemize düştü. Anadolu Üniversitesi Çağdaş Sanatlar Müzesinde açılan sergi, hat-tezhip-minyatür gibi yaygın olarak bilinen sanatlarımızın yanı sıra, daha az bilinen kat’ı sanatına ilişkin seçkin örneklerle gönlümüzü aydınlatıyor. Bu yönüyle sergi Eskişehir’li sanatseverler için hoş bir sürprizi barındırıyor. Yakın zamanlarda bu müzenin salonlarında Çin’den ve Japonya’dan gelen sanatçıların eserleri sergilenmişti. Bu eserler içerisinde kağıt sanatına ilişkin örnekleri de görme imkanı bulmuştuk. Şimdi de bizim sanatçılarımızın benzer bir alandaki ürünlerini görme şansı doğdu.
Klasik sanatlarımızın yeni nesillere aktarılmasında ve geleneğin sürdürülmesinde Süheyl Ünver’in olağanüstü çabalarını takdir etmeden geçemeyiz. Süheyl Ünver, örnek almamız gereken sorumluluk sahibi aydınlarımızdandır.
Uygarlığımızın bize öğrettiklerinden biri de şudur: Mütevazı bir çeşme yaptırsanız dahi, insanlar bu çeşmeden istifade etmeye devam ettiği sürece amel defteriniz kapanmaz. İşte, rahmetli Süheyl Ünver en zor şartlarda, adeta dağları delerek gürül gürül akan bereketli bir kaynağı zamanımıza ulaştıran bir kahramandır. Bu kaynak binlerce, on binlerce çeşmenin inşa edilmesine vesile olmuştur.
Geçmişte ülkemize hizmet edenleri anmak, minnet duygularımızı sunmak kuşkusuz güzel bir davranıştır. Ancak, bunu bireysel olarak değil de kurumsal düzeyde yapmak çok daha güzeldir. Açılan yolu geliştirmek ve sürekli açık tutmak ise en güzelidir. Güzel sanatlar eğitimi veren bir Üniversite olarak Anadolu Üniversitesi’nin bu bağlamda bir teşekkür ödevi olduğunu düşünüyorum. Sergiler açmak, kataloglar bastırmak, klasik sanatlarımıza ilişkin kalıcı yayınlar yapmak şüphesiz değerli ancak sorumluluğumuzun ikincil düzeyde yerine getirilmesinden ibarettir. Klasik sanatlarımızı güzel sanatlar programlarımızın bütünleyici bir parçası haline getirmedikçe sorumluluğumuzu tam yerine getirmiş sayılmayız. İsminde “Anadolu” lafzı geçen bir üniversite olarak bir an önce öz sanatlarımıza programlarımız arasında yer vermeliyiz.
Bugün pek çok üniversitemizde klasik sanatlarımızı öğreten bölümler bulunmaktadır. Ancak, bu bölümlerin isimlerinde bir sorun olduğunu düşünüyorum. İsim koymak önemlidir. Hem de çok önemlidir. Bilim ve sanat söz konusu olduğunda çocuklarımıza verdiğimiz isimlerden de önemlidir. Mevcut bölümlerimizde daha ziyade “geleneksel sanatlar”, “geleneksel Türk sanatları” hatta “el sanatları” gibi isimlerin tercih edildiğini görüyoruz. Kalbimin kötülüğünden değildir umarım ama bu tarz isimlerin ardında sanki hafiften bir küçümseme varmış gibi geliyor bana.
Peki, önerin nedir diye sorarsanız; yanıtı basit. Bu sanatları da diğer sanatlar gibi doğrudan kendi isimleriyle anmalıyız. Nasıl resim, heykel, seramik, grafik bölümleri diyorsak bu bölümleri de hat bölümü, tezhip bölümü, minyatür bölümü gibi kendi isimleriyle anmalıyız. Böylece bu sanatların da akademik disiplinler açısından en az diğer sanatlar kadar bağımsız, özerk alanlar olduğunu teslim etmiş oluruz. Ayrıca, klasik sanatlarımıza eşitlikçi bir yaklaşımın önü açılmış olur.
Ümidim odur ki pek çok konuda öncü olan Anadolu Üniversitesi bu bölümlerin kuruluşunda da öncü ve yenilikçi niteliğini gösterecektir.