“Ne faciası!” diye tepki verdiyseniz, işte tam da bu yüzden bir faciadır Hamamyolu’na yapılan gudûbet inşaat.
Evet, Hamamyolu’na yapılanı “facia” sözcüğüyle ifade edebiliriz. Bunun abartılmış bir niteleme olmadığını belirtmek isterim. Birazdan gerekçeleriyle açıklamaya çalışacağım. Ama önce Eskişehir dışından bizi izleyenlere ve Eskişehir’li gençlere Hamamyolu hakkında bir kaç şey söylemek isterim.
Hamamyolu, Eskişehir’in merkezindeki bir caddeye halk tarafından verilen isimdir. Resmi adı da öyle midir, doğrusu bilemiyorum! Caddenin başındaki levhada bir zamanlar “Hacı Süleyman Çakır Caddesi” yazdığını hatırlıyorum. Epey bir zaman önce Eskişehir’in bütün sokak ve cadde isimleri değiştirildi. Bu değişiklik sırasında Hamamyolu’na başka bir isim verilmiş olabilir. Bir bakmak lazım! Ancak, resmi makamlar hangi ismi uygun görürlerse görsünler, bu cadde hep Hamamyolu olarak anılmıştır. Eskişehir’in meşhur hamamlarının bulunduğu bölgeye ulaştıran ana yol olduğu için ismi kendiliğinden oluşmuş bir caddedir burası. Evliya Çelebi seyahatnamesinde bu bölgeden söz etmiştir.
Hamamyolu, şehir kurulduğundan beri Eskişehir’in en önemli akslarından biri olagelmiştir. 19. yüzyılda şehrin konut alanıyla (Odunpazarı) çarşı merkezini birbirine bağlama işlevini gören bu cadde, günümüze kadar önemini korumuştur.
Son elli yılda eski çarşı dokusu büyük ölçüde tahrip edilmiştir. Şehir büyüdükçe eski çarşıya paralel olarak gelişen konut alanı da karakterini yitirmiştir. İki katlı bahçeli evlerden oluşan, sokaklarını ağaçların gölgelediği güzelim Deliklitaş Mahallesi 70’li yıllardan itibaren çok katlı, birbirinden çirkin apartmanların istilasına uğramıştır. Hamamyolu Caddesi de bundan payına düşeni almış ve Sıcaksular civarında ayakta kalmayı başaran bir kaç yapı dışında, caddenin her iki tarafını kaplayan sekiz-on katlı apartmanlarla betondan bir koridora dönüşmüştür.
Bütün talihsizliğine rağmen caddemizin bir şansı vardı. En azından düne kadar!
Hamamyolu, araç trafiğinin işlediği sıradan bir cadde değildir. Hamamyolu’nu dört kulvara bölecek olursak, en dışta kalan iki kulvar yayalara aitti. Ortada kalan iki kulvarın birinden Akar Deresi geçiyordu. 80’li yıllarda bu derenin üzeri asfaltla kaplandı. Böylece, Porsuk Çayı’nın kollarından biri kelimenin tam anlamıyla kesilmiş oldu.
Ölü Akar Deresine paralel, cadde boyunca yeşili giderek azalmış bir kuşak uzanır. Yediler Parkı olarak anılan bu yeşil alan, aslında şehrin eski mezarlığıdır. Cumhuriyetin ilk yıllarında parka dönüştürülmüştür. Diğer bir deyişle, Yediler Parkı şehrin ilk ve en eski parkıdır. Sizce bunların bir anlamı olması gerekmez mi?
Ata yâdigârı eski bir mezarlıktan söz ediyoruz. “Heritage” yani! UNESCO’nun cultural heritage’leri var ya onun gibi! Bazıları için ataların hatırası bir anlam ifade etmiyor olabilir. Peki Cumhuriyet’in de bir hatırı yok mu? Cumhuriyetin ilk nesli bu mezarlık üzerine inşaat yapmaktan kaçınmış ve orasını yeşil bir alan olarak gelecek kuşaklara intikal ettirmiş. En azından buna saygı duyulması gerekmez mi?
Belediyecilerin herkesten daha iyi bilmesi gerekir. Her yere inşaat yapılmaz. Eskişehirliler için Hamamyolu’na inşaat yapmak Gülhane Parkı’na apartman dikmek gibidir.
İnşaatçı takımının bir taktiği vardır: Küçümsemek. Gözüne kestirdikleri alan yeşil bir alan ise üç-beş ağaç derler. Çalı-çırpı derler. Biz daha fazlasını dikeceğiz derler. Tarihten gelen bir kimliği varsa tarihi küçümserler, olmadı inkâr ederler. Hamamyolu tartışmalarında bu taktiklerin hepsi yetkililer tarafından kullanılmıştır.
Hamamyolu dümdüz bir bulvar olsaydı, üzerinde tek bir ağaç bulunmasaydı dahi yine oraya o devasa inşaatın yapılmaması gerekirdi. Öyle ya, dünyanın neresinde bir bulvarın tam göbeğine büyük bir inşaatın yapıldığı görülmüş.
İnşaatın cinsine bakalım. Oraya yapılan nedir? Bir köprü! Köprü ihtiyaç varsa yapılan bir alt yapı işidir. Örneğin, bir nehri ya da derin bir vadiyi geçmek gerekiyorsa köprü yaparsınız. Düz ovaya köprü yapılmaz. Zaten bu projeyi başımıza musallat edenler de köprü sözcüğünü kullanmıyorlar. Oraya köprü yapmanın saçmalığının farkında oldukları için “teras” diyorlar. Yani, kat çıkıyorlar parkımıza. Katlı otoparkı bilirdik de Yediler Parkına bir teras katı yapılabileceği aklımıza gelmezdi. İlklerin şehrine pek yakıştı doğrusu! Benim önerim henüz vakit varken demirlerin uçlarını boşta bıraksınlar, sonraki belediyeler de bir kaç kat çıkabilsin.
Tabii iş sadece köprüden ibaret değil. Bir de köprünün altı var. Köprü altına da dükkânlar yapılacak. Hamamyolu’nda eksikliği en fazla çekilen şey! Biliyorsunuz orası ıssız bir yer! Etrafta hiç alış-veriş yapacak yer yok! Bir kaç dükkanla bu iş olmaz bence. Hazır temeller sağlam atılmışken oraya bir AVM yapılsın. Müteahhite de fazladan bir kaç dükkan verilebilir böylece. Halkımızın bu işlerde ne kadar anlayışlı olduğunu düşünürsek bir sorun çıkacağını sanmam!
Eskişehir bir “Avrupa” şehri olsaydı, binlerce yıl ötesinden günümüze ulaşmış yeşil bir alana inşaat yapmak şöyle dursun, artık uğursuz bir sözcüğe dönüşmüş “inşaat” lâfını ağzına almaya bile kimse cesaret edemezdi.
Eskişehir, hiçbir anlamda bir “Avrupa” şehri değildir. Ne alt yapı olarak, ne kültürel düzey açısından, ne mimari kalite açısından, ne de ortalama şehir yaşamı kalitesi açısından.
Üzülerek söylemeliyim ki Eskişehir kentlilik bilincinden uzak bir şehirdir. Bu şehirde bir bilinç olsaydı Hamamyolu projesi denilen çılgınlık daha ilk telaffuz edildiği andan itibaren bu şehrin mimarları, üniversiteleri, meslek odaları, siyasi partileri, milletvekilleri, envai çeşit kurulları, kurumları güçlü bir sesle ayağa kalkardı. Şimdi iş işten geçtikten sonra birileri arka planda bin türlü hesapla ağızlarında bir şeyler geveliyorlar. Hepimiz biliyoruz ki o iş artık bitti. Milyonlarca lira tutarında kamu kaynağı çöpe gitti. Göz göre göre muazzam bir kamu zararına sebep olundu. Gondollarıyla, plajıyla övünen Eskişehir’e büyük bir utanç kaldı sadece.
Bu büyük kamu zararının telafisi mümkün müdür? Yola taşmış çayhane masası ya da sandalyesi olsaydı belki birisi çıkar bir tekmede düzeltirdi ortalığı. Hiçbir işe yaramayacak bu beton yığınına tekme atacak kadar ayağı sağlam birini göremiyorum ben Eskişehir’de.
Eskişehirliler bundan böyle dünyanın en pahalı ve soğuk çayını köprü altında içebilirler. Afiyet olsun!
2 replies on “Hamamyolu Faciası Başımıza Neden Geldi?”
Son derece haklısın. Doğma büyüme bir eskişehirli olarak ben bu gudubeti görmemek için yolumu değiştiriyorum. Çocukluğumun ve gençliğimin geçtiği yerleri birer birer ve hep birlikte yok ettiler. Üzülmemek elde değil. Selamalar, Prof.Dr. İlhan IŞIKDAĞ
BeğenLiked by 1 kişi
Recai Hocam Lisede okurken dinlenmek için hamam yolunda arkadaşlarla gezinirdik.Şimdi ise gezmek canım istemiyor.Üzülmemek elde olmuyor.
BeğenLiked by 1 kişi