Bu yazı ilk kez 27 Ekim 2013 tarihinde yayınlanmıştır.
Bakın mizah falan yapmıyorum. Basın bildirisinin Türkçesini okuduğumda acaba bunu Google translate aracılığıyla mı çevirdiler diye düşündüm ciddi ciddi! Böylesine kötü bir metni orta okul Türkçe dersinde ödev olarak verseniz, düzeltmelerden dolayı kıpkırmızı olurdu.
Bence bildirinin Türkçesini de Cambridge Üniversitesinden rica etmeliydiler. Eminim İngilizler daha düzgün bir metin verirlerdi bizimkilere. Kibar adamlardır ayrıca, reddetmezlerdi.
A.Ü Rektörlüğü’nün Cambridge Üniversite Yayınları Başkanı’nı rektör yardımcısı olarak sunmasının doğurduğu tepki dolayısıyla açıkladığı basın bildirisinden söz ediyorum.
Bir de şöyle enteresan bir şey yapmış bizimkiler. Türkçe metin “SON” diye bitiyor. N’oluyoruz? Rektörlük bize sublimal mesaj mı veriyor? Neyse, konuyu dağıtmayalım.
Cambridge Üniversite Yayınları 1584 yılından beri sürekli kitap yayımlayan köklü bir kuruluş. Kitaplarını yayınladığı yazarlar arasında Isaac Newton, Stephen Hawking, Bertrand Russel, Noam Chomsky gibi dünya çapında bilim adamları ve filozoflar var.
Söz konusu yayınevi Cambridge Üniversitesinin bir parçasını oluşturuyor. Başkanı da Rektör tarafından atanıyor.
İngilizler biraz tuhaf adamlar. Örneğin, rektörlerine rektör demiyorlar. Türkçeye çevirmeye kalktığınızda rektör yardımcısı diye çevrilmesi mümkün “vice-chancellor” unvanını kullanıyorlar rektör karşılığında. Bir de “chancellor” dedikleri bir kişi var Cambridge Üniversitesi’nin başında. Ama bu sadece sembolik, muhtemelen törensel bir kişilik. İcrai nitelikteki bir yetkisi yok zat-ı muhteremin.
İngilizler basın bildirisinde karışıklığın her iki ülkede kullanılan unvanların birbirlerine tam uymamasından (nasıl uysun ki!) kaynaklanmış olabileceğini söylüyorlar. Aslında yayınevi başkanının unvanı konusunda karışıklığa neden olacak bir durum yok. İngilizler ona başkan (chairman) diyorlar. Biz de ancak öyle diyebiliriz. Sorun, Sayın Rektörümüzün başkanlığı yeterince önemli bir makam olarak görmemesinden kaynaklanıyor. Cambridge Üniversite Yayınları Başkanı demek yerine, konuğunu daha önemli bir kişi olarak takdim etme arzusuyla rektör yardımcısı deyiveriyor. Kötü bir niyet yok yani.
Halbuki, Cambridge Üniversite Yayınlarının başkanı olmak hayli önemli bir makamdır. Hele bizim rektör yardımcılarıyla kıyaslandığında katbekat önemlidir. Bizimkiler muhtemelen adamı üniversitenin basımevi müdürüyle karıştırdılar. Bu konuda kusuru sadece sayın Rektör’e yüklemek insafsızlık olur diye düşünüyorum. Ekibinin kendisine hiç yardımcı olmadığı ortada.
Cambridge Üniversitesi kendi web sitesinde kendisini okullar, kolejler, fakülteler ve bölümler konfederasyonu olarak tanımlıyor. Her birim kendine özgü kurallar ve düzenlemelerle yönetiliyor. Üniversite içinde bir çeşit özerkliğe sahipler. Cambridge Üniversite Yayınlarının yönetim yapısı incelendiğinde de özerk karakteri göze çarpıyor. Bu yüzden dikkat ettiyseniz Cambridge Üniversitesi Yayınları demek yerine “Cambridge Üniversite Yayınları” demeyi tercih ediyorum (terminoloji hassasiyeti :)).
İngilizlerin açıklamasında başkanın rektör tarafından tayin edildiğine vurgu yapılıyor. Ayrıca, rektör adına hareket ettiği belirtilerek başkanın rektörün vekili olduğu ifade ediliyor. Buna rağmen buradaki temsil yetkisinin sadece yayıneviyle sınırlı olduğunu düşünüyorum. Nitekim, Türkçe metinde belirtilmemiş olmasına karşın İngilizce metinden basın açıklamasının Cambridge Üniversitesi adına değil, Cambridge Üniversite Yayınları adına yapıldığı görülüyor.
Şimdi. Bir dakika…
Yazının burasında hepimiz derin bir nefes alalım…
Biz n’apıyoruz sevgili arkadaşlar? Ne kadar saçma bir şeyi tartıştığımızın farkında mıyız?
Elbette Cambridge çok saygın bir kurum. Onların temsilcilerini üniversitemizde ağırlamaktan tabii ki memnuniyet duyarız. Ama bizim onlarla yaptığımız işbirliği ülkemize Nobel getirecek ya da bilime sıçrama yaptıracak ya da uluslararası yayın dünyasında şaşkınlık uyandıracak bir işbirliği değil ki.
Sonuçta, kendi başımıza öğretmeyi beceremediğimiz bir çeşit lingua franca haline gelmiş bir dünya dilini öğrenelim diye bir anlaşma yapmışız. Ardından para verdiğimiz, ticaret yaptığımız iş arkadaşlarımızı Üniversite’nin açılışına davet etmişiz. Onlar da sağ olsunlar kırmamışlar, gelmişler. Partnerimizin ihtişamından biraz gözlerimiz de kamaşmış olabilir; ona da bir şey demiyorum.
Ama adamların hiç umursamadıkları sıfatları, sırf birilerine “bak ben kimleri getiriyorum açılışa” havasını basmak için kullanmanın ne alemi var?
Olmuş bir hata diye bu durumu geçiştirmek varken, “yakaladım seni, o adam rektör yardımcısı değilmiş, matbaanın müdürüymüş” demenin kime ne faydası var?
Başını öne eğip, mahcubiyetin erdemini sessizce yaşamak varken, İngilizlerden kağıt isteyip “burada işler karıştı; sizin şu başkanın aslında rektör yardımcısı olduğunu açıklasanız bir zahmet” deyip elaleme kendini güldürmenin ne manası var?
Şu harika sonbahar gününün keyfini çıkarmak varken, basın bildirisinin Türkçesiyle İngilizcesini karşılaştırıp, efendim “chancelor” şu demek “vice-chancellor” bu demek diye kafa yormanın, “vekil ama temsil yetkisi sınırlı” diye analiz yapmanın kime ne faydası var?
Hayırlı bir şey yapacaksak, bizim üniversitemizin niye böyle saygın bir yayınevi yok diye kafa yoralım. Prestijli bir yayınevine sahip olmak için çaba harcayalım.
THE END