Bu yazı ilk kez 31 Ağustos 2013 tarihinde yayınlanmıştır.
Geçen gün rektör yardımcılarından birinin odasında oturuyorduk. İçeri BESYO müdürü -pardon dilimiz alışmış, Spor Bilimleri Fakültesi dekanı- girdi . Selamlaşma faslından sonra, Eskişehirspor Kulübü Başkanı’nın spor okuluyla ilgili bir talebinden söz etti. Başkan, Londra Olimpiyatlarında atletizm alanında ülkemize gümüş madalya kazandıran Gamze Bulut’un Konya’da öğrencisi olduğu üniversiteyi bırakarak Anadolu Üniversitesine geçmek istediğini söylemiş.
Gamze Bulut; şu hepimizin ekran başında gözlerinin yaşarmasına neden olan, bizi gururlandıran, fakat aynı zamanda sportif gururun ötesinde yüreklerimizi karmaşık insani duygularla dolduran iki sevimli kızdan Eskişehir’li olanı.
“Vay canına” dedim içimden! Bir olimpiyat şampiyonu üniversitemize gelmek istiyor. Ne yazık ki, heyecanım kısa bir süre sonra hüzne dönüştü. Çünkü, sayın Dekan “hocam, alamayız” diyordu. Yatay geçiş yönetmeliklerinden, kontenjan olmadığından yani mevzuatla ilgili bir takım engellerden dem vuruyordu. Arkadaşımız üzgündü. Bense daha önce defalarca tanık olduğum, hukuku mevzuattan ibaret sandığı için kendini çaresiz hisseden yönetici manzarasını bir kez daha karşımda görmekten hüzünlüydüm.
Sonra, Eskişehirspor Başkanı’nı düşündüm. Kendisine “Sayın Başkan, Gamze’yi Anadolu Üniversitesi’ne alamayız! Çünkü yatay geçiş, kontenjan, transkript, genel not ortalaması, yönetmelik, maazallah YÖK vs. vs. …..” gibi muhtemelen öğrencilik yılları geride kaldığı için ne manaya geldiğini tam çıkaramadığı bir yığın gerekçe karşısında acaba neler hissederdi!
Halbuki, ortada gerçek anlamda bir hukuki sorun yok. Mevzuattan kaynaklanan bir engel falan söz konusu değil. Sorun, hukuku belli yönetmelik hükümlerinden ibaret görmekten, bir iki maddeye takılıp kalmaktan, hukuka bütüncül olarak ve geniş bir açıyla bakamamaktan kaynaklanıyor. Tabii, herkes hukukçu olmak zorunda değil. Her meseleyi hukukçulara danışmak da idareciler için usandırıcı ve pratik olmayan bir yol. Önemli olan idarecilerin sezgi ve öngörü sahibi olmalarıdır. Yani, idari bağlamda iyi ve kötü ayırımını sağlıklı bir şekilde yapabilmeleri, hukuken olabilecek olanla, imkansız olanı görebilmeleri önemlidir.
Gamze Bulut konusu üniversitenin önüne geldiğinde yaklaşım şu olmalıydı: Bir olimpiyat şampiyonu kayıtlı olduğu üniversitesinden bizim üniversitemize gelmek istiyor. Bu harika bir fırsat. Lafa gelince mangalda kül bırakmayan global kampus böyle bir fırsatı kaçırır mı? Varsayalım ki Messi bizim rektörün kapısına gelmiş “Hocam beni çok sevdiğinizi duydum. Ben de sizi seviyorum. Gerçi siz de çok Messi varmış, ama bi tane de orijinalinden olsun! Lütfen Anadolu Üniversitesine kaydımı yapın!” demiş. Rektörün cevabı: “Messi kusura bakma. Sen yabancısın önce YÖS sınavına girmen lazım. Ayrıca, lise diplomanı görmeliyiz; velinden izin kağıdı, muhtardan ikametgah ilmühaberi getir. Altı adet de vesikalık fotoğrafı unutma. Sonrasına bakarız!” Böyle bir şey olabilir mi?
Dünyanın hiçbir yerinde mükemmel mevzuat diye bir şey yoktur. Ayrıca, çoğu zaman sorun mevzuatta değil uygulayıcılardadır. Hukuk abesle iştigal etmez. Hukuk tabii ki yöneticilerin keyiflerine göre hareket etmelerine de izin vermez. Ancak, hukuk sadece sözden (lafız) ibaret değildir. Temel hukuk derslerinde öğrencilerimize şunu öğretiriz: Kanunların bir sözü olduğu gibi bir de özü (ruhu) vardır. Yorum yaparken kanunların lafzına yani sözüne takılıp kalmamalıyız. O hükümlerin hangi amaçla konulduğunu, diğer hükümlerle bağlantılarını araştırmalıyız.
Şeklin, usulün, prosedürün son derece önemli olduğu konular da vardır kuşkusuz. Bazen biçimden taviz vermek imkansızdır. Örneğin, ihale hukukunda sıkı şekil kuralları ihalelerin tam dürüstlükle yapılmasını sağlamak için getirilmiştir. Bu yüzden onlara harfiyen uymak gerekebilir. Çünkü, şekil orada özü (dürüstlüğü garanti etmek, kamu zararını engellemek) korumanın bir aracıdır. Ama her konuda böyle olması gerekmez. Örneğin, Gamze’nin durumunda bir başkasının hakkının yenmesi olasılığı yoktur. Akıl, sağduyu, iyiniyet, dürüstlük ilkelerine ilişkin bir endişe ya da suistimal olasılığı gibi bir durum görünmüyor. Buna karşılık üniversitenin manevi şahsiyetine önemli bir katkı yapılması söz konusu. Dolayısıyla, bir iki yönetmelik maddesine takılmadan mevzuattan hukuka uygun bir çözüm çıkarılabilir diye düşünüyorum.
Ben olsaydım tereddüt etmeden Gamze Bulut’u üniversitemize alırdım.