Bu yazı ilk kez 02 Aralık 2013 tarihinde yayınlanmıştır.
Harvard Üniversitesi’nin ve daha pek çok üniversitenin logosunda görürüz bu Latince sözcüğü. “Hakikat” anlamına gelir. Üniversitenin gerçeğin peşinde olmasına dikkat çeker; varoluş amacını anımsatır öğrencilerine ve çalışanlarına.
Unutmaya yüz tuttuğumuz erdemlerden biri olduğunu düşünüyorum gerçek sevgisinin. Sadece temel işlevlerimiz olan bilimsel araştırma, eğitim-öğretim ve topluma hizmet bakımından değil, kurumsal işleyişimiz yönünden de hatırlamamız gereken ana ilkedir gerçeğe bağlılık.
Üniversite diğer yönüyle kendi dışındaki dünyayı eleştiren bir kurumdur. Etkili olabilmemiz bu yeteneğimizi kendimiz için de kullanmamıza bağlıdır. Eksiklerimizi görebilmek ve çözüm yolları bulabilmek için özeleştiriye ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Kurum dışından gelen eleştirilere karşı da tahammüllü olmamız ve bunları iyi niyetle ve dürüstçe değerlendirmemiz doğruya ulaşmak bakımından vazgeçilmez bir davranış kalıbı haline gelmelidir.
Sürekli olarak kendimizi övme adetinden vazgeçmeliyiz. Üniversiteye ve bilim insanlarına yakışan tevazudur. “Mütevazı olma gerçek sanırlar” sözü doğru bir söz değildir. Aksine, kendi kendimizi överek gülünç duruma düştüğümüzü görmeliyiz. Üniversitemize ilişkin övücü sözleri başkalarından duyduğumuzda bunlar anlamlı, inandırıcı ve teşvik edici olacaktır. Kendi kendimize propaganda yapmak sorunlarımızı ve eksiklerimizi görmemizi engellemektedir. Sonunda gülünç olmanın ötesinde acıklı bir duruma düşüyoruz.
Üniversitemizin mali büyüklüğü ve öğrenci sayısı bakımından ulaştığı büyüklükle fiziki büyüklüğü arasında derin bir uçurum var. Kampüslerimizde eksiğimiz çok. Özellikle, İkieylül Kampüsündeki ihmal edilmişliği izah etmek zor. Birimlerimizin neredeyse hepsinin derslik, amfi, sergi ve konferans salonları gibi ana mekanlara ihtiyacı var. Bu ihtiyaçlarımızı bir an önce planlayıp belli bir takvim içinde karşılamalıyız.
Akademik ve idari kadrolarımız da üniversitemizin büyüklüğü ve üzerindeki yükün ağırlığıyla karşılaştırıldığında sayısal olarak yetersiz durumda. Üniversitemizin haklı taleplerini yetkili merciler önünde daha cesur, etkili ve rasyonel bir şekilde dile getirecek bir yönetime ihtiyacımız var. Her ortamda ne kadar mükemmel olduğunu tekrarlayan bir üniversitenin ihtiyaçlarıyla kim ilgilenir?
Evet, büyük bir üniversiteyiz. Ama daha büyük ve daha verimli olabiliriz.
Genlerimizde girişimcilik var. Ama sovyet tarzı bürokratik bir çıkarcılık mikrobunun da kanımıza girdiğini görmeliyiz.
Ekip çalışmasının önemini biliyoruz. Ama yeteneklerimizi sınırlayan ve bizi dar bir yönetim çevresine mecbur bırakan ekipçilikten kurtulmalıyız.
Amacımız, daha iyi yönetebilmek. Hep birlikte yönetmek.
Unutmayalım! Yaşadığımız hayattan daha iyi bir hayat mümkündür. Daha iyi bir Anadolu Üniversitesi de.