Kategoriler
Şehir

Acıklı Bir Opera İçin Libretto

Tramvay neden dosdoğru otobüs terminaline gitmez de bütün Eskişehir’i harmanlar?🤔

Bir Alman yüzünden!

Yıllar yıllar önce Çimento Fabrikasında çalışan bir Alman mühendis yüzünden.

Sene 1957. Eskişehir Çimento Fabrikası yeni kurulmuş. Üretim başlamış fakat resmi açılışı henüz yapılmamıştır.

O yıllarda “incecik ve gencecik” bir gazete muhabirine Çimento Fabrikasının kalite kontrol işlerini yapan sözünü ettiğimiz Alman mühendisin imzasını taşıyan bir rapor ulaşır. Raporda henüz deneme üretimi yapan fabrikanın ilk ürünlerinin silolarda dinlendirilmesi ve dört katlı kraft kâğıt torbalarda satılması gerekirken, dinlendirilmeden ve iki katlı torbalara doldurularak piyasaya sürüldüğü, bunun da inşaatlar için “tehlikeli” olabileceği, satışların durdurulması gerektiği belirtilir.

img_7110-1
5 Nisan 1957 Tarihli Dünya Gazetesinde yayınlanan Anadolu Ajansı kaynaklı Çimento Fabrikasının açılış haberi.

Haberin kokusunu alan genç muhabirimiz, hemen elindeki belgeyi ve hazırladığı haber metnini Dünya Gazetesine gönderir. Dünya Gazetesi o yıllarda iktidardaki Demokrat Partiye en keskin muhalefeti yapan ulusal gazetelerden biridir. Gazete bu fırsatı kaçırmaz. Kalkınma hamleleriyle övünen Demokrat Parti iktidarı aleyhine kullanmak amacıyla bir kaç gün konuyu gündemde tutar. Haber, özellikle Eskişehir’de “bomba” etkisi yaratır! “Bozuk” olduğu ileri sürülen çimentoyla yapılmış inşaatların sağlamlığı çekiç-keser darbeleriyle test edilir. Dünya Gazetesinin haber kupürleri çimento şirketi aleyhine açılan tazminat davalarında kanıt olarak mahkemeye sunulur. Daha vahimi paniğe kapılan küçük hisse sahipleri, ellerindeki hisseleri zarar etme pahasına satışa çıkarırlar ve bu hisseler de büyük ortakların eline geçer. İşin geldiği bu noktada ister istemez insanın aklına genç muhabirimiz acaba Türk basın tarihinde sayısız örnekleri bulunan bir manipülasyona mı alet edildi kuşkusu düşüyor. Olayın üzerinden geçen bunca zamandan sonra gerçeği ortaya çıkarmak hiç kolay değil elbette. Üstelik habere kaynaklık eden belgeyi muhabire veren politikacı da hayatta değil. Zaten yazımızın konusu da bu değil!

Konumuz, bir kuğu kadar güzel minik tramvayımız neden yoluna dosdoğru devam etmez de, kör barsak misali Opera istikametine sapar? Ayrıca 50’li yıllarda meydana gelmiş bir olayın tramvay hattımızın güzergahı ile ne ilgisi var? İşte şimdi oraya geliyoruz!

Bozuk çimento vakası o yıllarda inşaatı devam eden, hatta bir hayli ilerlemiş Opera inşaatını da etkiler! Yanlış okumadınız. 1957 yılında şehrimizde dönemin Maliye Bakanı rahmetli Hasan Polatkan’ın çabalarıyla bir opera binası yapılmaktadır; Süleyman Çakır Lisesinin bulunduğu arsaya. Muhtemelen, aynı arsa üzerinde daha önceleri mevcut güzel, kişilikli bir mimariye sahip eski kütüphane binası yıkıldıktan sonra boş kalan yere inşa edilmektedir Opera Binası. Ancak, işi üstlenen müteahhit inşaatı sözleşmede kararlaştırılan tarihte teslim edemeyeceğini düşünmektedir. Bu durumda çok ağır para cezaları ödemesi gerekecektir. Yüklendiği işten kurtulmak için o da “bozuk çimento” iddialarını fırsat bilir. Opera inşaatında kullandığı çimentonun da bozuk olduğu gerekçesiyle sözleşmeyi fesheder. Betonlar Türk usulü keser-çekiç testinden başarıyla geçse de hiçbir bilirkişi inşaata sağlam raporu vermeye cesaret edemez. İnşaatın yıkılmasına karar verilir. “Koca inşaat balyozlarla, makinelerle vurula vurula yıkılır!”. İş işten geçtikten sonra gerçek anlaşılır: Opera inşaatında kullanılan çimentoda bir bozukluk yoktur. Boş bir iddia yüzünden şehrimiz 50’li yıllarda bir Opera’ya sahip olma fırsatını kaçırmıştır. Sonraki yıllarda Eskişehir’in Opera’ya kavuşmak için yarım asır beklemesi gerekecektir.

kutuphane
Süleyman Çakır Lisesinin bulunduğu yerdeki güzelim kütüphane binası. Yıkıldıktan sonra aynı yere Opera Binası yapılmak isteniyor. O da inşaat halindeyken yıkılıyor. Yerine Süleyman Çakır Lisesi yapılıyor. O da yıkılıyor ve şimdiki yeni lise binası yapılıyor!

Şu “hayat” dediğimiz şey ne kadar ilginç değil mi sevgili blog severler!

Hasan Polatkan’ın kurduğu akademide yüksek tahsil yapan Büyükşehir Belediye Başkanımızın opera ile tanışmasına ve ilk defa opera zevkini tatmasına yine Hasan Polatkan vesile olmuş. Yılmaz Büyükerşen bu ilginç hikayeyi şöyle anlatır kendisiyle yapılan uzun söyleşide:

Orhan Oğuz Hoca, okulumuzun kuruluşunda büyük hizmeti geçen Maliye Bakanımız Hasan Polatkan’a teşekkür etmek üzere bizi Ankara’ya götüreceğini söylemişti. Topluca Ankara’ya gittik. Önce Anıtkabir’i ziyaret ederek çelenk koyduk.

Daha sonra Maliye Bakanını makamında ziyaret ederek teşekkürlerimizi ilettik. Hasan Bey, “Sayın Cumhurbaşkanını da ziyaret edip ona da bir teşekkür etmek istemez misiniz? Yarın Büyük Millet Meclisine gelecek, isterseniz orada sizleri kendilerine takdim edeyim” dedi. Biz de “Memnuniyetle” diye cevap verdik. Bunun üzerine rahmetli Polatkan, bizimle birlikte bakanlığa gelmiş olan Eskişehir milletvekillerine, “Çocukları bu akşam burada yatırınız” dedi. Sonra yine bize dönerek, “Yemekten sonra sizi operaya göndereyim, ister misiniz? Hiç opera seyrettiniz mi?” diye sordu. Hiçbirimiz o güne kadar opera izlememiştik. Özel kalem müdürü ile bize o akşam için operada yer ayırttırdı. Hayatımızda ilk defa opera görüyorduk. Çok da hoşlanmıştık operanın muhteşem dekorundan, müziğinden, oyuncuların performansından. Hep duyardık operayı ama, o güne kadar hiç izlememiştik. Opera hakkında bilgiyi de o zaman edinmiştik.Ertesi gün Meclis binasına gittik. Cumhurbaşkanı Celal Bayar o gün parlamentoya gelecekmiş. Büyük bir telaş vardı etrafta. Hasan Polatkan bizi üst kattaki odalardan bir tanesine aldı. Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın bizi kabulü için gereken sürede, “Dün akşam gittiğiniz operayı beğendiniz mi?” dedi. Çok beğendiğimizi söyledik. Bize dedi ki:       ” Eskişehir’de de böyle bir opera binası olsun ister misiniz?” Ben de, ” Çok iyi olur, Efendim. Eskişehir’de artık bir yükseköğretim kurumu var. Biz öğrencilerin tiyatrolara, operalara ihtiyacı var. Çünkü Eskişehir’de sinemadan başka gideceğimiz bir yer yok” diye cevap verdim.

Gerçekten birkaç ay sonra Eskişehir’de opera binasının temeli atılır ve inşaat hızla yükselmeye başlar. Muhtemelen rahmetli Polatkan bütün hazırlıkları önceden tamamlanmış projenin haberini vermek için Eskişehirli bu öğrenci grubunun Ankara’ya gelmesini beklemiştir.  Ancak, sonrası yukarıda anlattığımız gibi acıklı bir finalle noktalanmıştır. Yılmaz Büyükerşen’in yaptığı bozuk çimento haberinden sonra neredeyse tamamlanmış olan sapasağlam bina yıktırılmış ve çimento fabrikasının hisseleri büyük sermayenin eline geçmiştir. Hiç kuşkusuz Yılmaz Büyükerşen önceden tasarlanmış bu vahim olayda kullanılmıştır. O zamanki yaşı ve tecrübesizliği nedeniyle kendisini bundan dolayı suçlamak doğru olmayabilir.

Hukuk açısından suçlayamayız belki ama bir de vicdan denen bir şey var. Acaba genç muhabir opera binasının yıkılışını izlerken neler hissetmiştir? Örneğin, halkın parasıyla inşa edilen bir eserin barbarca yıkılmasındaki rolünü düşünerek yüreğinde bir sızı duymuş mudur? O yıkıntıların tozu-dumanı genzini yakmış mıdır? İçinden bir ses “ben ne yaptım” diye haykırmış mıdır? Bir azınlığın siyasi-mali çıkarları uğruna yaptırılan bir haber aracılığıyla kullanıldığını düşünerek derin bir pişmanlıkla sarsılmış mıdır? En basit bir insanı bile derinden yaralayan “kullanılmışlık” duygusunu o genç yaşında bir nebze de olsa hissetmiş midir? Yoksa insanı ayartan, kanını tutuşturan bir güç vehmiyle yıkıntılara sırtını dönmüş ve “Vay canına! Ben neymişim” diyerek, artık emin olduğu parlak geleceğine doğru yürüyüp gitmiş midir? Upuzun röportajı yapmakla görevlendirilmiş arkadaş bu kritik soruları Sayın Büyükerşen’e sormadığı için cevabı bilemiyoruz.

Bir de şu kafama takılıyor: İnsan hayat çizgisinde önemli bir yeri olan, üstelik dünya görüşü ve hayata bakışı bakımından çok çok uzak olmadığı bir devlet adamının daha önceden büyük bir bulvara verilmiş ismini neden oradan kaldırır? Bu sorunun cevabı sanırım az önce sorduğumuz soruların içinde.

Soruları daha da arttırabiliriz: Bozuk çimento haberine ve 27 Mayıs darbesindeki olumsuz davranışlarına rağmen izleyen yıllarda Orhan Oğuz,  Yılmaz Büyükerşen’in hâmisi olmaya neden devam etmiş olabilir? 

Daha önceki bir yazımda belirtmiştim. Sevgili şehrim merak duygusundan nasibini almamış. Şehir dediğin meraklı olur. Kendini tanımak ister. Şehir ile köy arasındaki farklardan biridir bu. Köylü merak etmez. Sadece itaat eder ağalarına, beylerine. Bazen severek, bazen de nefret ederek. Bu haliyle zavallı kentimizin şehirleşme sürecini tamamlayabilmesi için katetmesi gereken çok uzun bir yol var önünde. Ama önce dönüp bir arkasına bakması gerek.

Bir de vicdani bir borcu var geçmişine: Mevcut Opera binasına rahmetli Hasan Polatkan’ın ismi verilmelidir. En çok onun adı yakışır bu yapıya. Tanığımız Yılmaz Büyükerşen’dir.

Baştaki soruya dönelim: Tramvay neden dosdoğru otobüs terminaline gitmez de bütün Eskişehir’i harmanlar?

Cevap:

Ön camındaki ışıklı levhada “Opera” yazılı o şık tramvayın artık yoluna devam ederek otogara gitme şansı kalmamıştır. Alman mühendisin çimento raporuyla gelecekteki tramvayın güzergâhı adeta bir kader çizgisi gibi çizilmiştir. “Kelebek etkisi” dedikleri bu olsa gerek!

Geliştirici: Recai Dönmez

Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümünde öğretim üyesiyim. Eskişehir'de yaşıyorum. Burada başta "Eskişehir" olmak üzere, genel olarak şehir, sanat, kültür, üniversite, gezi izlenimleri ve "ne olacak bu memleketin hali?" konularında yazılarıma rastlayabilirsiniz.

7 replies on “Acıklı Bir Opera İçin Libretto”

Hocam ellerinize sağlık. Güzel bir yazı, ancak benim hala içimi acıtır Süleyman Çakır Lisesinin yıkılması. Ondan önceki kütüphane binasının varlığını görünce daha da bir üzüldüm. O güzelim binaya nasıl kıydılar insan anlayamıyor.

Liked by 1 kişi

Recai hocam yazıların gerçekten çok güzel. Zevkle okuyoruz. Aslında ben de otogar’a giderken niye bu kadar çok dolandığına hiç anlam veremem.

Liked by 1 kişi

Selam hocam, yakın zamana dair bilgilendim teşekkürler. Demir yollarının dolambaçlı bir güzergahta seyretmesi çok yeni değil sanki, bilindiği gibi bunun Bağdat demir yolu inşaatı sırasında özellikle (yine Alman mühendis) yapıldığı rivayet olunur.

Liked by 1 kişi

Hocam malesef belediyecilikte Eskişehir sınıfta kaldı . Tramvay meselesine gelince sistem hem pahalı hemde plansız yapıldı iki şeritli yollara tramvay sokuldu , kavşaklarda karayolu tıkandı vb. Ya üstten geçen monoray sistemi yapılacaktı yada alttan metro olacaktı . Belediyenin yaptığı hizmet olarak takdire şayan hizmet P
orsuğun temizlenmesi diğerlerine hizmet demeye utanıyorum . Belediye diğer şehirlerle kıyasladığımızda halkdan haksız yere para alıyor . Ben Hamamyolunda doğdum mahallemi mahf-ı perişan ettiler yazık…..
Hocam hassasiyetiniz için müteşekkirim , iyi çalışmalar

Beğen

Sayın hocam, Tramvay güzergahını yenileyecek bir proje yapılsa ne iyi olurdu. Tramvayın Üniversite caddesine girip tekrar İsmet İnönü Caddesi’ne geri gelmesi trafikte dört adet kavşak yarattığı gibi tramvayın içinde binlerce insanın gereksiz yere dolanıp durmasına sebep oluyor. Olabildiğince kavşak yaratmayacak çözümler üzerinde durulamaz mı?

Beğen

Yorum bırakın