Ekrem’in dedesi askerde borazan çalarmış. Soyadının hikayesi bundan ibaret.
Rahmetli dede kolaycılığa kaçarak listeden rastgele bir soyadı seçebilirdi. Pek çoklarının yaptığı gibi nüfus memurlarının yakıştırdığı münasebetsiz bir isme de rıza gösterebilirdi! Ya da günün modasına uyarak yiğitlik ve kahramanlık çağrıştıran hamaset yüklü bir soyadı alabilirdi kendisine. Bunların hiçbirine tenezzül etmemiş. Bir medeni cesaret örneği göstererek sevdiği bir enstrümanın ismini soyadı olarak seçmiş dede. Ekrem’in yeteneği ve karakter özelliklerinin soy geçmişini bu dedede aramak lazım.
Sözcüğün aslı: “boruzen”. Boru çalan kimse yani. “Neyzen” gibi. Halk ağzında zaman içinde değişerek boru çalan kişi yerine çalgı aletinin kendisini ifade eder olmuş. Biz Ekrem’in soyadını özgün anlamıyla kabul ediyoruz: Boruzen Ekrem yani!
Bir çalgı aleti ve sözcük olarak “borazan”, bir talihsizliğe uğramış olabilir mi? Hafife alındığını, küçümsendiğini söyleyebilir miyiz?
Düşünülürse, borazan savaş meydanlarının, kışlaların bir enstrümanı! Kalın, gür, tok, uyarıcı bir sesi var. Büyüleyici, heyecanlı, coşku dolu! Tarihsel kökleri güçlü. Sadece tarihsel mi? Borazan ya da daha uygun ifadeyle boru sesinin metafizik ürpertilere yol açan boyutunu da anımsamalıyız.
Ben, Ekrem’in çizgilerinde bütün bu sesleri duyuyor ve soyadının bu anlamıyla da ona yakıştığını düşünüyorum.
Yine de mizah ile borazan arasında zengin bir çağrışım ilişkisinin bulunduğunu ileri sürmek yersiz bir iddia değil bence. Kültürümüzde mizahın şakası yok! Borazanı nasıl hafife alamazsak, mizah da hafife alındığında hoş olmayan sonuçlar doğurma risklerini barındıran bir alan. Osmanlı ve Cumhuriyet tarihi bu bakımdan trajik örneklerle dolu. Sabahattin Ali’nin başına gelenleri (sopa!) bir hatırlayalım. Bilmeyenler “Sabahattin Ali” ve “sopa” sözcüklerini google’a yazabilirler. Necip Fazıl’ın 1947 yılında Büyük Doğu toplatılınca kısa bir süre çıkardığı siyasal mizah dergisinin isminin “Borazan” olması da hayli ilginçtir.

Ekrem Borazan’ın sevdikleri arasında biri Neyzen diğeri Borazan iki Tevfik’in bulunmasının ardında isimler arası çekim gücünün bulunduğu iddia edebilirim ama kanıtlayamam.
Bir alet olarak borazan’ı çok fazla övdüğümü, Ekrem’i borazana indirgediğimi mi düşünüyorsunuz?
Yanılıyorsunuz!
Borazan sonuçta tek düze bir alet. Bunu kabul ederim. Ekrem ise daha renkli, çok boyutlu bir sanatçı, bir aydındır.
Ben Ekrem’i önce karikatürcü olarak tanıdım. Sanatçı taifesi içinde karikatürcülere ayrı bir sempatim vardır. Diğer sanatçılarda, hele hele şairlerde istisnai bir özellik olan tevazu, karikatürle uğraşanların bir çoğunda gördüğüm temel bir kişilik özelliğidir. Ekrem de öyledir!
Ancak, Ekrem klasik karikatür biçemini muhafaza ederek üretken bir şekilde güncel konuları işleyen esprili karikatürler çizerken zaman zaman bunun ötesine geçmeyi başarmış ve grafik ile resim sanatını kaynaştıran çok başarılı ürünler ortaya koymuştur. Bunları rahatlıkla evinizin duvarına bir tablo olarak asabilirsiniz. Sanat eleştirmeni olmadığım için haddimi aşmak istemem. Bu kadarı yeterlidir.

Ha! Unutmadan şunu da ilave etmeliyim: Ekrem’in güncel konuları işlediği karikatürlerinde takdir edilesi bir nezaket göze çarpar. Efendiliğini her zaman muhafaza etmeyi başarmıştır. Esprinin şehvetine kaptırmamıştır kendini. Çizgilerinde insaflı ve hakkaniyetli olmaya özen göstermiştir. O yüzden uyarıcı ama incitici değildir. Çizgileri, sağlam karakterinin aynasıdır adeta. Hücum borusunu, kalk borusunu, ricat borusunu yerli yerinde çalmayı bilir Ekrem.

Ekrem’in bir de üç boyutlu çalışmaları var. Bunlar plastik sanatlar kategorisi içinde nasıl nitelenmelidir, bilemiyorum. Kim, nasıl nitelerse nitelesin ben bunları seviyorum. Ekrem, çalışkan adam. Besbelli, canlandırma (stop-motion) alanındaki yeteneğini ve bilgisini kullanmış bu eserleri üretirken. Ekrem’in yumurtalarını görmelisiniz! Aklınıza fesatlık gelmesin! Bildiğiniz yumurtadan bahsediyorum. Ekrem, üzerinde çalışılması son derece zor, bu narin malzemeyi bir kuyumcu titizliğiyle işleyerek sanat eserlerine dönüştürmüş. Bunu yaparken grafik ve espri yeteneğini mükemmel bir şekilde kullanmış. Demek istediğim sadece bir el becerisi sergilemekten ibaret değil yaptığı. Onu yapanlar var biliyoruz! Yumurtayı kaneviçe gibi işleyenler. Muazzam bir sabır isteyen bu iş sonunda ortaya çıkan ürünü uzun süre muhafaza etmek kolay değildir takdir edersiniz. Bu işin bir derviş gönlü gerektirdiğini düşünürüm. Ekrem’in bu işlerdeki başarısı şuradan da belli. Üç boyutlu eserler iki boyutlu fotoğrafa dönüştüğünde de aynı sanatsal zevki izleyicilere aktarabilmekte kolaylıkla.

Burada sorun söz konusu eserleri kalıcı bir şekilde muhafaza etmenin yolunu bulmakta. Çözüm bunları bir müzenin envanterine dahil etmek olabilir. Böyle bir müze var yakınımızda. Afyon’da bir Yumurta Sanatları Müzesi açılmış bir kaç yıl önce. Yumurta işiyle uğraşan bir girişimci işinin sanatsal yönünü de ihmal etmeyerek bence dünyanın en ilginç müzelerinden birini kazandırmış şehrine. Bu müzenin yöneticisi ya da sahibi olsaydım Ekrem’in eserlerini müzeme dahil etmek için hiçbir fedakarlıktan kaçınmazdım. Hiç kuşkunuz olmasın müze bu eserlerle değerine değer katacaktır. El sanatları müzesinden gerçek bir sanat müzesine dönüşecektir.
Ekrem aynı zamanda bir yönetmendir. Başarılı belgesellere imza atmıştır. Ekrem ile beni birleştiren konulardan bir diğeri Türk Dünyasına yönelik samimi ilgisidir. Kısıtlı imkanlarla Doğu Türkistan üzerine yaptığı belgesel her türlü takdirin üzerindedir.
İsmi güzel, kendi güzel bu çalışkan dostumun her daim iyilikler içinde olmasını diliyorum!
2 replies on “My Name is Borazan, Ekrem Borazan!”
Kalemine sağlık Hocam
iPhone’umdan gönderildi
BeğenLiked by 1 kişi
Ekrem Borazan on parmağında on hüner olan bir sanatçıdır. Yukarıda yazılanlar dışında karikatür dalında bol ödül kazanmıştır. Portre karikatür konusunda da parmakla gösterilen ustalarımızdandı, portre karikatür sergileri mevcuttur. Ekrem Borazan yönetmenliği dışında usta bir usta bir kameraman olmanın yanında, fotoğraf konusunda da ders verme bilgi ve tecrübesine sahiptıir.
BeğenBeğen