Kategoriler
Gezi

Ve Palermo!

Palermo’ya hazırlıksız gitmiştik. Yani, bir gezi plânı falan yapmamıştık. Filanca şehirde görmeniz gereken 10 yer türünden internet listelerine dahi bakamamıştık. Oraya gitmemizin temel sebebi bir kaç eski sütunu görmekti. Bunun dışında Palermo hakkında tek bildiğim bir futbol kulübünün olduğu ve bir tarihte Fenerbahçe ile aynı grupta yer aldığıydı.

Bazen böylesi daha iyi oluyor. Önbilginizin olmaması önyargılardan ve beklentilerden sizi kurtarıyor. Sürprizler gerçek bir sürpriz etkisi yaratıyor. Eski zaman gezginleri gibi neyle karşılaşacağımı bilmeden, saf bir merak duygusuyla yabancı bir şehrin sokaklarında dolaşmayı çok isterdim. Seyahat etmenin günümüzde fazlasıyla konforlu bir eyleme dönüşmüş olması yüzünden pek çok şeyi atladığımızı düşünürüm.

Belli bir planımız olmayınca karşımıza çıkan ilk kahverengi yol tabelasını izlemeye karar verdik. Tarihi yerleri gösteren tabelalar vardır ya onu kastediyorum. “Arabo-Norman ….” gibi bir şey yazıyordu üzerinde. Devamını okuyamamıştık.

Tabela bizi şehrin merkezinden biraz uzakta bir meydana götürdü. Mustafa arabayı parketmek için boş bir yere yöneldiğinde iri yarı, siyah bir Afrikalı ortaya çıktı. “Gel gel” hareketleriyle park etmemize yardımcı olmaya çalışıyordu kendince. Arabadan inince “ufak bir bahşiş karşılığında arabamıza göz kulak olacağını” söyledi. Mustafa’nın verdiği euro’ları memnuniyetle kabul etti. Yabancı bir şehirde böyle tanıdık hareketlerle karşılanmak enteresan oluyor doğrusu. Eskiden İstanbul’da alışkındık bu şekilde sokakları sahiplenen gönüllü (!) kâhyalara.

Zenciden kurtulup kafamızı kaldırdığımızda parlak kırmızı kubbeleriyle ben diyeyim Şam’dan, siz deyin Bağdat’tan, buralara iltica etmiş yüksek duvarlı, güzel, taş gibi bir yapı karşımızda duruyordu: San Giovanni degli Eremiti Kilisesi. 10. yüzyıldan kalma bu İslam yapısı 1136 yılı civarında Norman istilacılar tarafından kiliseye çevrilmiş. Kulenin hemen yanı başından itibaren boylu poslu, gürbüz palmiyeler sıra sıra dizilmişlerdi. Yapının Endülüs bahçelerini anımsatan revaklı bir iç avlusu varmış. Maalesef onu göremedik! Zamanımız az, vakit dardı. Bizi bekleyen başka güzellikler olmalıydı bu kadim Akdeniz kentinde. Şehir ilk görünüşüyle bunu hissettiriyordu. Palermo turlarla gezmeyi tercih eden standart turistlerden ziyade, kültür ve tarih konusunda tutkulu bir meraka sahip gezginlerin rağbet ettiği bir şehirmiş.

Bir an önce şehir merkezine ulaşma isteğiyle dar sokaklardan birine daldık. Bakımsız dış cepheler, balkonlarda asılı çamaşırlar, duvarlardaki grafitiler, bezgin yoksul insanlar ve nereye gittiğimizi tam olarak bilemeyişimiz yüzünden hafiften tedirgin edici bir yürüyüşe başladık. Zenci otoparkçı nasıl bize tanıdık geldiyse, buralarda da tanıdık bir şeyler vardı. Sanki, daha önce bu sokaklardan geçmiş gibiydik. Sonra anımsadım. Bizim Tarlabaşı semtine benziyordu ortam.

Sicilya temizlik, tertip ve düzen açısından Batı hatta Orta Avrupa gibi değil. İnsanlar rahatlıkla sigara izmaritlerini ve çöplerini yerlere atabiliyorlar. Yere çöp atma konusu bana ilginç gelmiştir her zaman. Örneğin, Japon’lar için sokağa çöp atmak bir tabuymuş. Bir Japon’un elindeki çöpü yere atabilmesi mümkün değilmiş. Sicilyalılar, bu konuda rahat görünüyorlar. Onların bu kötü alışkanlığını yüzyıllar öncesine, “köle mantalitesine” dayandıranlar var. Eski zamanlarda bir kişinin kendi evinin kapısı dışında kalan herşey padrone’nin (yani efendinin) mülkü sayıldığı için, kendilerine ait görmedikleri bir yere çöplerini atmakta bir sakınca görmüyorlarmış.

Halkın bu davranışını beceriksiz, yozlaşmış, yolsuzluğa batmış kötü yönetimlere bir çeşit tepki olarak nitelendirenler de var. Yöneticilerinin hiçbir işine saygı duymadıklarının bir göstergesi diyorlar. Yani, çekirdek kabuklarını yere atanların eşekliği deyip geçmiyorlar bu duruma!

Yanlış anlaşılmasın Palermo öyle çok pis bir şehir değil. Sadece biraz özensiz o kadar. Hep söylenir; Sicilya İtalya’nın geri kalanı kadar gelişmemiştir. Bu gelişmişlik meselesinin göreceli bir konu olduğunu düşünürüm. Bu yüzden Sicilya’nın hakkını yememek gerekir.

Sicilya ekonomik sorunlarla boğuşan bir ülke olmakla birlikte, diğer toplumları ciddi bir şekilde tehdit eden bazı toplumsal hastalıklardan kendisini korumayı başarabilmiş. Örneğin, alkolizm kuzey İtalya’da giderek yaygınlaşırken Sicilya’da o derecede bir sorun oluşturmuyormuş. Yine küçük yaşlardaki kızların evlilik dışı hamilelikleri oldukça nadir görülen bir sorunmuş. Sokak fahişeliği ve uyuşturucu kullanımı da Roma ve Milano’daki kadar yaygın değilmiş. Bizim de tanık olduğumuz bir diğer olumlu özelliği, mülteciler konusunda İtalya’nın diğer bölgelerine göre daha kucaklayıcı olması.

Bir şehri dolaşırken kafamı kurcalayan bir soru burada da zihnime takıldı. Palermo’nun yeni inşa edilmiş kesimleri tarihi bölgeleriyle kıyaslandığında nasıl bu kadar tatsız-tuzsuz-renksiz-monoton olabiliyor? Modern mimarideki gelişmeleri bir yana koyacak olursak, Sicilyalılar bu soruya bir yanıt bulmuşlar. Diyorlar ki, temel sebep inşaat ruhsatlarının yetkililer tarafından kârdan başka bir şey düşünmeyen yatırımcılara satılmış (illegal olarak hiç kuşkusuz) olmasıdır. Açıklamanın bana en çarpıcı gelen kısmı ise şuydu: Eski Palermo krallar ve aristokratlar tarafından planlandı, Yeni Palermo ise bürokratlar tarafından inşa edildi. Kibarlık kaygısı taşımayan daha açık sözlüler ise mafya üyelerinin şehrin ırzına geçtiğini söylüyorlar!

Neyse… Biz yürüyüşümüze devam edelim. Tarlabaşının labirentlerini andıran yoksul sokaklar bizi sonunda aradığımıza ulaştırdı.

Bir köşeyi dönünce parlak Akdeniz güneşi altında ışıldayan  Palermo Katedrali tüm görkemiyle karşımızda belirdi. Nefeslerimizi tutarak kendimizi avluya attık. Muhteşem bir yapıyla ilk kez karşılaşınca insan nereye bakacağını bilemiyor. Gözlerimiz bir acelecilik içinde anıtsal yapının orasını burasını taradı. Sonra sakinleştik! İlk heyecanla sağa sola dağılmış aile bireylerimiz bir araya geldi. Kilisede bir nikâh töreni vardı. Konuklar avluda gelinle damadın dışarı çıkmasını bekliyorlardı. Bir süre onları izledik.

palermokatedral
Palermo Katedrali

Palermo Katedrali kemerleri, kubbeleri, kuleleri, taretleri, taşa işlenmiş rozetleri ve simetri anlayışıyla son derece şarklı-oryantal bir görünüme sahip. Normanlar tarafından 1185 yılında eski bir caminin temelleri üzerinde yükseltilmiş bir yapı çünkü. Yapının İslam döneminden kalma hatıralarından biri ana girişte bulunuyor. Gotik tarzda yapılmış revaklı girişi ayakta tutan sütunlardan biri, en baştaki, islam döneminden kalma. Mermer sütunun üzerine Kurandan bir ayet işlenmiş. Ait olduğu kaynağı apaydınlık gösteren” sütunla göz göze gelmemiz ikinci bir heyecan yaşamamıza neden oldu. Etraf kalabalık olmasa, tuhaf kaçmayacağını bilsem o sütuna sarılabilirdim!

Palermo Katedrali, eski şehrin bir özü, özeti gibi geldi bana. Roma, Bizans, İslam medeniyetleri; gotik, rönesans, barok akımları yüzyıllar boyunca bu güzel yapının her yanına kendi izlerini bırakmışlar. Bu izleri şehrin her yanında görmek mümkün.

Katedralden sonra avlusunda aksi suratlı bir Dante büstü bulunan Ulusal Kütüphane’ye uğradık. Burası kemerlerle çevrili, iki katlı revakları olan görülmeye değer son derece hoş bir yapı. Ardından kendimizi  Piazza Pretoria’da bulduk. Rönesans sitilinde (16. yüzyılın ortalarında) inşa edilmiş güzel bir çeşme süslüyordu meydanı.

Çeşmenin daha doğrusu havuzun ilginç bir öyküsü var. Aslında Palermo için yapılmamış bu ilginç yapı. Bulunduğu meydana hayli uzaklardan, tâ Floransa’dan getirilip monte edilmiş. Kendi özel bahçesine yaptırdığı bu havuzu mali sıkıntıya düşen sahibi Palermo Belediyesine satmayı bir şekilde başarmış! Havuz, Floransa’daki yerinden sökülerek Palermo’da şu anda bulunduğu yerde yeniden birleştirilmiş. Mitolojiden esinlenmiş insan ve hayvan heykellerinin yer aldığı bu havuzun Avrupa’daki en görkemli havuzlardan biri olduğu söyleniyor. Ancak, Palermolular o yıllarda pek de hoş karşılamamışlar bu havuzu. Uzun yıllar boyunca “Utanç Havuzu” demişler ona. Böyle denmesinin iki sebebi varmış. Birincisi, heykellerin zamanın anlayışına göre hayli çıplak olmasıymış. İkinci sebep ise, halkın yoksullukla hatta açlıkla boğuştuğu bir dönemde belediyenin parasını lüks sayılabilecek böyle bir işe harcamasıymış.

Martorana-e-San-Cataldo
Martorano (solda) ve San Cataldo Kiliseleri

Palermo’nun merkezinde yan yana, birbirlerine komşu -daha doğrusu geçimsiz komşular- gibi duran iki ilginç kilise bulunuyor. Her ikisi de onikinci yüzyılın ortalarında inşa edilmiş. Bu iki kilise hıristiyanlığın doğu ve batı kiliseleri olarak ayrışmalarının bir simgesi gibi adeta. Diğer yönüyle de Sicilya’nın tarihsel süreç içinde Ortodoks Bizans geleneğinden uzaklaşarak Latinleşme serüveninin bir göstergesi gibiler.

Karşımıza aldığımızda solumuzda duran Martorana Kilisesi bir ortodoks-yunan kilisesi olarak inşa edilmiş. Duvarları Bizans tarzı altın yaldızlı mozaiklerle bezeli. İçine girdiğimizde burada da bizi İslam döneminden kalma üzerlerinde ayetler bulunan mermer sütunlar karşıladı. Yanıbaşındaki San Cataldo Kilisesi komşusundan biraz daha sonra bir Roma Katolik kilisesi olarak ve Norman-Arap tarzında inşa edilmiş. Kırmızı kubbeleriyle dikkat çeken Cataldo’nun daha yalın-vakur bir görünümü var. Kapalı olması nedeniyle içini göremesek de Sicilya’nın Bizans-İslam-Roman Katolik geçmişinden kaynaklanan eklektik mimarisini bir kez daha gözlemleme imkanını bulmuş olduk burada.

Palermo’da vakit göz açıp kapayıncaya kadar geçti. Hava kararmaya yüz tutunca bizde dönüş telaşı başladı. Alaca karanlıkta daha bir esrarengiz görünen dev manolya ağaçlarının bulunduğu geniş parklarda adımlarımızı hızlandırdık. Kökleri gökyüzünden inip toprağa karışmış gibi duran gizemli ağaçlara ancak göz ucuyla bakabildik. Gökyüzünde fotoğrafçıların çok sevdiği gece mavisinin hakim olduğu o kısa anda deniz kenarında biraz soluklandık. Dar ve karanlık sokaklardan bir kez daha geçerek arabamızı yerinde bulduğumuzda, zenci kâhya görevini bir başkasına bırakmıştı. Onun başıyla verdiği selamını aldıktan sonra San Piero’ya doğru yola koyulduk.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Sicilya ile ilgili diğer yazılar:

Geliştirici: Recai Dönmez

Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümünde öğretim üyesiyim. Eskişehir'de yaşıyorum. Burada başta "Eskişehir" olmak üzere, genel olarak şehir, sanat, kültür, üniversite, gezi izlenimleri ve "ne olacak bu memleketin hali?" konularında yazılarıma rastlayabilirsiniz.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s