Kategoriler
sanat

Bir Şiir Atölyesi Çalışması

Sevgili blogseverler,

Bugün size içinizdeki şiir yazma hevesini gidermenin yolunu bir örnek olay üzerinden açıklamaya çalışacağım.

Bir nevi şiir atölyesi yapacağız hep birlikte.

Göreceksiniz şiir yazmak o kadar da zor bir iş değil! Atölye çalışmasıyla öğrenilebilecek bir etkinlik sonuçta. Yeter ki hevesiniz olsun!

Öncelikle çalışma ortamımızı, yani atölyemizi hazırlayarak işe başlamalıyız.

Atölye dediğimiz şey bildiğiniz marangoz atölyesi, torna atölyesi gibi zanaatkârların çalıştıkları bir yer. Şiir atölyesi de bundan farklı değil. Fark kullanılan alet-edevatta. Çekiç, testere, matkap yerine sözlük, lügat, ansiklopedi, imlâ kılavuzu gibi iş gereçlerini elimizin altında hazır bulundurmalıyız. Çünkü, odun ya da keresteyi değil sözcükleri işleyeceğiz işliğimizde.

Marangoz olsaydık bir masa mı yoksa bir sandalye mi yapmak istediğimize karar vermemiz gerekirdi ilkin. Biz bir şiir ortaya çıkarmayı istiyor olsak da durumumuz bir marangozunkinden farklı değil. İnanın ahşaptan yapılabilecek şeylerden çok daha fazlasını sözcüklerle yapabiliriz. Önümüzde âdeta sonsuz diyebileceğimiz bir seçenek dizisi uzanıyor. Gelin bu dizileri dizelere dönüştürelim hep birlikte.

Önce, sizin için seçtiğim şiiri içimizden okuyalım:

RENK AŞKI

Hey!
Şu yeşile bak
Yağmurun ardındaki yeşile
Yarış görmemiş bir at
Koşuyor Mekran Denizi üzerinde
İrlandalı kız bulmuşken benliğini
Hüdavendigâr'ın kızı
Arıyor, yeşim kâselerde
Ülkesinin yitik rengini

Örnek olarak aldığımız şiire bakar bakmaz şairimizin konu olarak bir rengi seçtiğini anlamışsınızdır. Güzel bir seçim. Renkleri severiz. Şiire de çok yakışır! Atölye çalışmamızın sonunda ben de sizden ilk şiirinizi sevdiğiniz bir renk üzerine yazmanızı isteyeceğim. O yüzden dikkatle dinleyelim lütfen.

İşbaşındaki bir marangoz için en gerilimli ân, elindeki keskiyi ya da testereyi önünde bir ölü gibi uzanmış malzemenin neresine vuracağına karar verme ânıdır. Şairin durumu da aynıdır.

Gerilimle başa çıkmanın yolu neşteri hastanın bedenine daldırmaktır. Ondan sonra geri dönüşü olmayan bir yola girmiş gibi hissedeceksiniz kendinizi. Elinizde kalem ya da önünüzde klavye arpacı kumrusu gibi haddinden fazla düşünmek, yola çıkmanızı geciktirmekten başka bir işe yaramayacaktır.

Nitekim, örnek şiirimizde şair n’apmış? “Hey!” diye haykırmış ve okuyucunun tüm dikkatini toplamayı başarmış. Nerede olursa olsun, isterse kâğıt üstünde, “hey” diye seslenen birine kafalar çevrilir ve bakılır. Şairimiz de bunun bilincinde olarak merakla kendisine çevrilen gözleri “cambaza bak” misali “Şu yeşile bak” diyerek arkadan gelecek mısralara yönlendirmiş. Ve böylece, şiirde en sık karşılaşılan sorunlardan biri olan “mısralar arası devamlılık” sorununu yağdan kıl çeker gibi halletmiş.

Şimdi sizden önünüzdeki sözlükleri açıp örnek şiirimizin ana teması olan “yeşil” sözcüğüne bakmanızı rica ediyorum.

“Hocam yeşil, yeşil işte; nesine bakacağız!” demeyin. Böyle yaparsanız iş bilmez marangozlar gibi ahşabın her türlüsüne “tahta” deyip geçenlerin durumuna düşersiniz. Beni dinleyin; takın gözlükleri, açın sözlükleri!

Açtınız mı?

Ne görüyorsunuz?

Sarı ile mavinin karışmasından ortaya çıkan, bitki yapraklarının çoğunda görülen vs. vs… Geçin bunları, dibine kadar inin sözlüğün.

Sözlüğün dibine indiğinizde yeşilin bir sıfat olarak sebzelere farklı meyvelere farklı bir anlam verdiğini göreceksiniz. Yeşil sebze, yeşil soğan, yeşil nane dediğimizde bir tazelik anlaşılır. Meyveler için kullanıldığında ise bir hamlık, olmamış, olgunlaşmamış bir durum kastedilir.

İngilizce sözlüklere de bakalım: Yeşilin bu dilde tecrübesizliği ya da acemiliği ifade etmek için kullanıldığını görünce, dahası hiç yarış koşmamış atlara “yeşil” dendiğini öğrenince, hafiften bir aydınlanma duygusu yaşamış gibi olacağız. Demek ki şair “Şu yeşile bak” dizesiyle genç, diri, fakat tecrübe kazanmamış bir atı, bir kısrağı işaret ediyor. Kısrağı göremeyen okurlar için “yağmur ardındaki yeşil” ifadesi, bir imaj olarak yaz yağmurlarını, gürbüz ormanları çağrıştıracaktır zihinlerde. O da fena değil!

Gerçi, şair bizi fazla merakta bırakmadan denizin üzerinde kısrağı koşturmaya başlıyor, lâkin bu sefer de esrarengiz bir deniz çıkıyor karşımıza. Nerden çıktı bu Mekran Denizi? Hemen söyleyeyim. Sözlükten. Mekran Denizinin mitolojik bir deniz olduğunu ve Yeşil Deniz anlamına geldiğini sözlükte görmüş şair. Böylece, şiirinin üzerine az bir ölçü mitoloji serpiştirmiş. Pek de yakışmış, lezzet katmış doğrusu.

Farkındaysanız şiir adeta sözlüğe bakılarak yazılmış. Bunda şaşılacak bir şey yok. Umarım, neden sözlük-lügat diye kendimi paraladığımı anlamışsınızdır!

Devam edelim. Bakalım şair lafı nereye bağlayacak?

İrlandalı kız bulmuşken benliğini” diye bir dize var şiirde. Şimdi, sizin yaşınız genç. İrlandalı Kız deyince aklınıza gelse gelse erasmus yaparken tanıştığınız kız gelir. Şair ise burada 70’li yıllarda uzun süre vizyonda kalmış ve gişe rekorları kırmış bir ingiliz filmine gönderme yapıyor. Kılıçoğlu Sinemasında haftalarca afişten inmemişti bu film. Benim hatırladığım kadarıyla o filmde İrlandalı kız benliğini bulmak şöyle dursun, İrlandalı nişanlısına ihanet edip memleketini işgal etmiş İngiliz subayla bir gönül ilişkisine giriyordu. Olabilir. Şiir başka, sinema başka, tarih bambaşka! Şairin burada esas amacı İrlanda ile yeşil arasındaki ilişkiye dikkat çekerek şiirini adam akıllı yeşillendirmek! Bence olmuş.

İrlandalı kızın karşısında Hüdavendigar’ın kızını görüyoruz. Tarihimizde Bursa bir zamanlar “Hüdavendigar Vilayeti” olarak isimlendirilmiştir. Bursa deyince de doğal olarak Yeşil Bursa, Yeşil Cami, Yeşil Türbe, Yeşil semti, yeşil çiniler canlanıyor zihnimizde.

Şiir, yine yeşil renkli bir taş olan yeşim taşından yapılmış bir kâsede ülkesinin kaybolmuş rengini/kimliğini arayan genç kız imajıyla sonlanıyor.

Gördüğünüz gibi yemyeşil bir şiir çıkmış ortaya.

Sizler de isterseniz böyle masmavi, bembeyaz, kıpkırmızı şiirler yazabilirsiniz.

Hevesiniz geçtikten sonra kendinizi şiir yazmaya zorlamanız gerekmez. Ebru kursuna gidebilirsiniz, tezhip dersleri alabilirsiniz, pasta yapmayı öğrenebilirsiniz, hatta roman dahi yazabilirsiniz.

Kimsenin hevesi kursağında kalsın istemeyiz. Ama şairlik ufkunda görünmek hevesiyle uçup duranların ayakları yere bassın isteriz.

Geliştirici: Recai Dönmez

Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümünde öğretim üyesiyim. Eskişehir'de yaşıyorum. Burada başta "Eskişehir" olmak üzere, genel olarak şehir, sanat, kültür, üniversite, gezi izlenimleri ve "ne olacak bu memleketin hali?" konularında yazılarıma rastlayabilirsiniz.

4 replies on “Bir Şiir Atölyesi Çalışması”

Atölye çalışmalarını bir kenara koyalım. Bu yazı tam bir ustalık çalışması olmuş. Keyifle okudum. Çok sevdim. Tebrik ederim. Nazar değmesin. Bir sonraki ustalık çalışmanı merakla bekleyeceğim.. Sevgiler.

Liked by 1 kişi

İnceleme yazısı olarak değerlendirdiğimizde oldukça kaliteli bir yazı olmuş. Kaleminize sağlık. Ancak yazınızda, şiirin olmazsa olmaz unsurlarından olan duygu hususuna da yer vermiş olsaydınız daha da güzel olurdu. Zira biz Beyaz Mürekkep yazarları ve şairleri olarak şiirin ana menbağının, bir kişinin yaşadığı ve derinden etkilendiği duygusal devinimler olduğuna inanıyoruz. Yoksa bir şahıs sırf şiir yazmış olmak maksadıyla -duygudan ari olarak- birbiriyle ilintili kelimeleri, anlamlı ve etkileyici bir biçimde mısralarına işlediğinde, bu şiirin kalıcılığı, sonraki nesillere aktarımı yahut Türk Edebiyatı’na katkıda bulunup bulunmadığı bizlerce bir soru işaretidir. Fakat yanlış anlaşılmak da istemeyiz. Yazınızda anlatmak istediğiniz şeyin bu olmadığının farkındayız ancak duygu hususuna değinilmemiş olması, -elbette okuyucu kitlesi dikkate alınarak da böyle bir anlatım tercih edilmiş olabilir- yukarıda bahsettiğimiz hususu akıllara getirme ihtimali doğurduğundan biz de bu şekilde düşüncelerimizi aktarmak istedik.

Şiir yazan birinin -ne olursa olsun- şair olduğunu savunmaktayız ve bu konuyu bloğumuzda Sn. Adnan Faruk, “Sanatkar Mısın Yoksa Sanatkarımsı Mı?” isimli denemesinde Eylül 2021’de işlemişti.

Fakat en nihayetinde insanları şiire teşvik etmek, onları cesaretlendirmek maksadıyla böyle bir yazı kaleme almış olmanızdan dolayı Beyaz Mürekkep yazarları ve şairleri olarak ne kadar mutlu olduğumuzu belirtmek isteriz. Bu çalışmanızdan ötürü sizleri takdir eder, başarılarınızın devamını dileriz. İyi çalışmalar…

Liked by 2 people

Duygu noksan ise hiçbir şey yazılamaz. Bence şiir yazmak içten gelen bir şeydir. Tekniği filan da boş ver, şiir denilen şey sadece ve sadece duygusal insanlarin kaleminden dökülebilir. Sevmeyi bilmeyen, diline hakim olmayan, kültür seviyesi düşük, hayalgücü gelişmemiş birinden şiir yazmasını beklemek, kedine “anne/ baba” dedirtmeye cabalamak ile aynı şey olur. Kedi alakasız sesler çıkarıyordur, sen “anne” dedigine inanmissindir..
💁🏼‍♀️

Liked by 1 kişi

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s